Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin artık göçmen meselesi ülke siyasetinin ana gündem maddelerinden biri haline gelmiş durumda. Vatandaşların ülkelerinin kendi kültür, din, dil ve ırkından olmayanlar tarafından “istila edilmesi” korkusu nedeniyle dünyada ırkçılık, yabancı ve göçmen düşmanlığı özellikle son yıllarda had safhaya ulaştı.
Hepimiz son yıllarda bizlere artık insanlığın bittiğini düşündüren olaylara şahit olduk. 2015 yılında Muğla'nın Bodrum ilçesinde, sahile vuran minik bedeniyle Aylan bebek, göçmenlerin yaşadığı dramın sembolü haline geldi. Aynı yılın eylül ayında, bir mülteci kafilesinin Sırbistan sınırından Macaristan'a girişi esnasında Macar bir gazetecinin bir mülteci çocuğu tekmelediği görüntüler vicdanımızı yaraladı. Bütün bunlara Yunan yetkililerin eşyalarına el koyup kıyafetlerini alarak Meriç Nehri'ne gönderdiği ve donarak hayatını kaybeden göçmenler eklendi.
Tabii ki yaşanan en güncel trajedi Yunanistan açıklarında içindeki 100'ü çocuk yaklaşık 700 kişiyle batan göçmen teknesi. Tekne faciasında 82 kişi yaşamını yitirdi, 104 kişi kurtarıldı. Kayıp kişilerden ise umut kesilmiş durumda. Tekne 7 saat boyunca hareketsiz beklediği ve kurtarma çalışmalarının zamanında yapılmadığı için sağ kurtulan göçmenler, teknenin alabora olmasından dolayı Yunan Sahil Güvenliği'ni suçluyor. Facianın boyutu karşısında Yunanistan’da 3 gün “ulusal yas” ilan edildi. Ülkelerinin sorumsuzluğunu kınamak için duyarlı vatandaşlar Yunanistan’ın büyük şehirlerinde protesto gösterileri düzenledi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, konuyla alakalı şu ifadeleri kullandı: “Açık konuşalım. Bu bir Yunan sorunu değil. Bu bir Avrupa sorunu. Bence Avrupa'nın bu tür durumların bir daha yaşanmaması için dayanışma içinde etkili bir göç politikası belirlemesinin zamanı geldi."
Birleşmiş Milletler’in bu çağrısına rağmen Avrupa, göçmenler konusunda kafasını kuma gömmeye devam ediyor. Bu sırada dünyadaki savaş ve çatışmalar da giderek artıyor. Suriye’den sonra Ukrayna’da da cereyan eden savaş Avrupa ülkelerini her geçen gün daha da paniğe sürüklüyor ama gerekli önlemler alınmıyor.
Göçmen teknesi faciasının yaşandığı sıralarda dünya bir başka olayı da konuşmayı başladı. Titan adlı bir denizaltının Titanic gemisini ziyaret ederken dışarıyla iletişimi kesildi. Yüzlerce göçmenin ölümünü sadece seyretmeyi tercih eden devletler, denizaltıdaki yolculukları için kişi başı 250 bin dolar ödemeyi kabul etmiş 5 yolcuyu kurtarmak amacıyla bütün imkanlarını seferber etti. Buradan da insana ve hayata verilen değerin parayla doğru orantılı olduğunu anlayabiliyoruz.
Bütün bunlar yaşanırken yazımı, Avrupa’nın iki farklı ülkesinden iki farklı göçmen hikayesi ile bitirmek istiyorum. Son haftalarda Fransa, göçmen kökenli kişiler tarafından gerçekleştirilmiş saldırılarla sarsıldı. Fransa’nın doğusundaki turistik Annecy Gölü yakınlarındaki bir parkta dördü çocuk altı kişi Suriyeli mülteci olduğu belirlenen saldırgan tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayanların küçücük çocuklar olması nedeniyle dehşete düşen Fransa, birkaç gün sonra bu sefer de Bordeaux şehrinde Afrika asıllı bir saldırganın bir binanın önünde bekleyen yaşlı kadın ve torununa saldırmasıyla sarsıldı. Tabii ki ülkede yaşanan bu gelişmeler, her ne kadar saldırganların ruhsal sıkıntılarının olduğu belirlense de aşırı sağcı siyasetçiler tarafından bolca malzeme olarak kullanılıyor ve ülkenin göçmenlere karşı politikasının sertleştirilmesi gerekliliğinin altı çiziliyor.
Anlatacağım ikinci hikaye ise umut verici olacak. Fransa’da bu olumsuz durumlar yaşanırken, Almanya’da ise bir başarı hikayesine şahit olduk. 2015 yılında mülteci olarak Almanya’ya gelen 29 yaşındaki Suriyeli Ryyan Alshebl, ülkenin güneybatısındaki bir kasabanın belediye başkanı oldu. Burada Suriyeli mültecinin başarısı kadar, Almanya’nın mültecilere toleransını da tebrik etmek gerekiyor.
Göçmen meselesi çok boyutlu hem devletlerin hem de vatandaşların son derece temkinle yaklaşması gereken bir konu. Devletler, savaş ve çatışmalara maruz kalıp yaşadıkları dram ve şiddet görüntüleri nedeniyle psikolojik durumları iyi olmayan göçmenlere karşı hassas davranmalı. Kabul edildikleri ülkelerde çocukların eğitimi, yetişkinlerin profesyonel hayata kazandırılması için gerekli çabalar sarf edilmeli. Ülkedeki demografik yapı ve hassasiyetler göz ardı edilmemeli. Ülkeye kaçak giren ve suç işleyen göçmenlere karşı sert önlemler alınmalı. Vatandaşlar ise bu meseleye yaklaşımlarında asla insanlıklarını kaybetmemeli. Pandemi, darbe, savaş gibi her an her şeyin yaşanabileceği bir dünyada bizlerin de başına her an her şey gelebilir. Düşmez kalkmaz bir Allah.