Global entrika gücü, dişlerini açıkça gösterirken..

Abone Ol

Sadece ülkemiz açısından değil, hele de müslüman toplumların tamamı ve bu arada geri kalmış veya bıraktırılmış ülkelerin iç karışıklıklarının arkasında daima, emperyalist-şeytanî güçlerin olduğu söylendiğinde, niceleri de, -belki de çok tekrar edildiğinden ve tek sebeb ve gerekçe olarak öyle bir faktöre dayanıldığındandır-, ‘Yahu, her şeyin altından bir emperyalist aramayalım ve aklımızı kullanalım da, oyuna gelmiyelim, oyuna gelmiyelim.. Bizim hiç mi kabahatimiz yok..’ diyorlar, zâhiren haklı gibi bir pozisyonda..

Hani, biraz hafif bir benzetmeyle, bir hırsızlık sonucunda bütün varını-yoğunu kaybetmiş adamın, ‘Niçin tedbir almadın?’ gibi suçlamalar üzerine bunalıp, ‘Tamam benim tedbirsizliğim var da, hırsızın hiç mi suçu yok?’ demek zorunda kalması gibi bir durum..

Emperyalist-şeytanî güçler önce sömürüyorlar, zayıflatıyorlar, mustaz’af hale düşürüyorlar, haklarını gasbedip kişi ve kitleleri zayıf duruma düşürüyorlar, çaresiz bırakıyorlar, silahtan arındırıyorlar, her türlü medyatik propaganda imkanlarından da büyük çapta mahrum bırakılıyorlar ve sonra da sahneye bir kurtarıcı gibi çıkmaya yelteniyorlar.

*

İlk evet, ilk planda haklı sayılabilirler..

Ama, su başlarını ‘dev’ler tutmuşsa, n’apacaksınız.

Servet gücüylü, propaganda gücüyle ve yüksek teknolojinin geliştirdiği yeni iletişim imkanlarının yığınla haberleşme amaçlarıyla, yüzbinlerin-milyonların bir anda birbirleriyle irtibat kurabildiği bir durumda..

Sizin sesiniz çıkıncaya kadar, ‘Atı alan, Üsküdar’ı geçmiş’ oluyor.

*

Alınız size, taze bir haber..

Servetiyle nice ülkeleri, borsa manipulasyonlarıyla sarsan ve bazı hükûmetleri bile deviren, ünlü milyarder dolar spekülatörü, Amerikan yahudisi George Soros’un Gezi Hadiseleri’ne destek verdiğine dair açıklaması..

Bu kişi, kurucusu olduğu ve elbette ki aksi düşünülemiyecek ve de isbatlanamıyacak çok ‘mâsum’ hedefleri olan ‘Açık Toplum Enstitüsü’nün faaliyetleri ve Avrupa Birliği ülkelerini derinden sarsan mülteci kriziyle ilgili temaslarda bulunmak üzere İstanbul’a geldiğini söyleyen (ve dolandırılığı kanûnen suç olmayacak şekilde yaptığı için spekülatör’ diye anılan) George Soros..

Bu kişi, medya mensublarının, gazetecilerin, “Gezi Hadiseleri sırasında eylemcileri desteklemekle ve faiz lobisi olmakla suçlandınız, nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna çok açık bir şekilde şöyle cevab vermiş..

’Benim Vakf’ımın yaptığı, aktif olarak protestocuları desteklemek ve tahrik etmek değildi, ki bu yanlış bir tavır olurdu. Ama, Vakıf bu hadiselerin mağdurlarına hukukî ve tıbbî destek sağladı..’

Evet, aynen böyle söylüyor..

Bu sözlere bakarsanız, adamcağızın ne kadar hayırhah, /hayır isteyici birisi olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü, o büyük karışıklık günlerinde ve sonrasında mağdur olanlara hukukî ve tıbbî yardımlarda bulunmuş, başında bulunduğu vakıf..

Ancak, medya mensubları, hangi mağdurlara ne gibi bir hukukî ve tıbbî yardımda bulunulduğuna dair, ondan herhangi bir belge ve bilgi istememişler, anlaşıldığına göre..

Ama, siz isterseniz ve saf iseniz, safdil iseniz; yine de bu büyük ‘hayırhah spekülatör’ün çok hayırlı işlere öncülük ettiğini tahmin edebilirsiniz..

‘GEZİ MAĞDURLARI’NI KORUYAN BİR BORSA SPEKÜLATÖRÜ!

Ne var ki, onun ve kendisiyle aynı dünya görüşünü ve anlayışını paylaşan çevreler nazarında, Gezi Hadiseleri’nin mağdurları, kesinlikle halkımız değildi.. Günlerce herşeyi yakıp yıkmayı, yüzlerce arabayı ateşe veren, kamuya ve özel kişilere aid, yani halkımızın ortak zenginliklerini tahrib etmeyi şiar edinen ‘hayta’lar, vandallar, anarşistler, ateistler, resmî ideoloji ikonunun ölüm günü dolayısiyle onun hâtırası önünde bugün yeniden salya-sümük olacaklar, sosyete kesiminin ‘nazenin gülleri’, diplomalı barbarlar, AKM’nin bütün cebhelerine halkımızın topyekun düşmanı olan bütün ideolojilerin öncü isimlerinin resimlerini ve sembollerini asanlar ve hattâ, Taksim duvarlarına, ‘Zulüm, 1453’de başladı..’ diyecek kadar, 500 sene gerilerde kalmış bir tarihî hadisenin hesablaşması için günümüzde yeni defterler açmak hayaline ve derdine düşen ‘Bizans artıkları’ ve dahası, kendilerini başka türlü bir farklı müslüman olarak niteleyen, vandalların, anarşistlerin beğenisini kazanmayı kendileri için kazanç sayan mantık çarpıklığına mübtelâ tipler, ve hattâ, bazı müslüman ailelerin sevgili çocuklarını nasıl da başıboş bıraktıklarını göstermek istercesine, onların da yüzlerce kızları ve oğlanları.. Evet, hepsi vardı..

O büyük karışıklık günlerinde, etrafta o kadar hastahaneler varken, gizlenmek için, mâbedlere saygısızca doluşan yaralılara yardım etmeye çalışanlar ve diğer eylemlerde bulunanlar..

Evet, Soros itiraf ediyor; bütün o gibilere de tıbbî yardımlarda bulunmuştur.

Kezâ, o karışıklık ve tahrib hadiselerine katıldıkları tesbit edilip mahkemeye sevkedilenlerin hukuken savunulabilmesi için de, onlara, kamuoyu ve medya desteği sağlamak, avukat ve hattâ ‘yargıç’ bulmak gibi ‘hukukî’ ve elbette karşılıksız olamıyacağına göre, maddî destekler de sağlayan bir Soros..

Niye sağlamasın? Soros, o muazzam servet gücünü nasıl sağlamıştır sanıyorsunuz?

Sadece o günlerdeki İstanbul Borsası’nda meydana gelen dalgalanmalar sonunda bile, işbu uluslararası saygın spekülatör, haybeden onmilyarlarca dolar kazanmamış mıdır?

‘Kaz gelecek yerden tavuğun esirgendiği’ gibi bir yahudî ticarî zekâsı, nerede görülmüştür?

Onların ticarî zekâsının artık, 400 küsur yıl öncelerdeki ingiliz yazarı William Shakespeare’in, Ortaçağ’daki muhteris yahudi tâcirleri tipini canlandırdığı ünlü ‘Venedik Tâciri’ isimli eserde kaldığını sanıp, o çağın ve anlayışının geride kaldığını, artık sahnede Soros gibi ‘çok özgürlükçü ve barışçı’ saygın spekülatörlerin bulunduğunu düşünüp kendilerini kandırmaya devam edebilirler.. (Bu vesileyle, Venedik Tâciri isimli o eserden hazırlanan filmi, isteyenler internetten türkçe olarak de izleyebilirler..)

*

Evet.. ‘Gezi’cileri halâ temiz niyetli zannedip, sempatiyle karşılamak gerektiğinden söz edenlere rastlanıyor.. O hadiselere karışmış onbinler hain de sayılmamalılar imiş, ahmak da.. Bir de madalya ile ödüllendirilmeleri de söylense bari..

*

SİLAHLI MÜCADELEDEN, YAKIP YIKMAKTAN KÜRD HALKI MEMNUN DEĞİLSE.. BU TABLO NE, ALTAN BEY?

Çeyrek yüz yıl öncelerden beri âşinalığım olan Altan Tan, bilindiği üzere, HDP saflarında siyaset yapmaya çalışıyor, yıllardır.. Durduğu nokta kendisinin nice eski dostlarını üzdüğü gibi, bulunduğu o noktada, bazan, kendi politika arkadaşlarına aykırı gelen sözleriyle, herhalde onları da üzüyordur. Geçen sene, bir bayram öncesinde, ‘Kürd halkı müslümandır ve marksist, komünist, leninist, anarşist bir takım cereyanlardan beslenenlerle aynı safta değildir..’ gibi sözleri söylediği için; bayramını tebrik ile, hem de ‘bizim tanıdığımız Altan Bey’e yakışan, işte bu sözlerdir’ demiştim.

Altan Bey, HDP’nin 1 Kasım seçimleri öncesinde “PKK’yı çatışmalara girmemesi konusunda ikna edemediğini” söylemiş ve “PKK’nın, YDG-H’nin savaşı şehir merkezlerine taşıması, demokratik özerkliği sadece öz savunma ve hendeğe indirgeyen davranışı yanlıştı” diyerek şöyle devam etmiş:

‘Kürt halkının yüzde 84.2’si hendek kazmaları, devrimci halk savaşı dedikleri pozisyonu benimsemiyor. Halka rağmen devrim olmaz. Yakarak, yıkarak, halkın yarısını perişan ederek elde edeceğiniz sonuç barış değil. Pirus zaferi, o da zafer değildir.’

(Pirus Zaferi’ni yeni nesiller bilmeyebilirler, kısaca belirtelim ki, antik Yunan’da meydana gelen bir savaşta, galib gelen, zafer kazanan taraf, galibiyet sonunda elde ettikleriyle, yenilmekten de beter olmuştu. Bu bakımdan, yıkıcı büyüklükteki ağır kayıplar pahasına kazanılan ve keşke kazanmasaydık dedirten zaferler o isimle anılırlar.)

*

Bu noktada, Altan Bey’e inanmak isterim, ama, kürd halkının, yüzde 84’ü bu yakıp yıkmalardan, hendek kazmalardan, devrimci halk savaşı denilen çılgınca eylemlerden gerçekten de rahatsız ise, o zaman, kürd etnisitesine bağlı olan kesimlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları kabul edilen şehirlerde, 5 milyona yakın seçmen HDP’yi, ortalama yüzde 70’leri bulan bir ekseriyetle nasıl destekliyor?

Mantığı güçlü olan Altan bey, bu ters tabloyu nasıl izah edecektir?

Ve bununla, kürd halkını, kendi görmek istediği noktaya çekeceğini ve temennisini bir sosyal gerçekmiş gibi göstererek mesafe alabileceğini düşünüyorsa, dileriz ki, başarılı olsun.. Çünkü, gerçekten de kürd halkının İslamî hassasiyetlerini yitirmemesini ve diğer müslüman toplumlarla, İslam Ümmeti’nin / İslam Milleti’nin ana gövdesinden uzak düşmemesini can’u gönülden isteriz.

Ama, 1 Kasım seçimlerinin bölgeden yansıyan sosyal tablosu, HDP için sevindirici olsa bile, ülkenin tamamı açısından iç karartıcıdır.

Ortaya çıkan tablo, Altan beyi doğrulamamaktadır.

Bu tabloya bakınca, ‘Bir hadise var, can ile canân arasında..’ demekten kendini alamıyor insan..

Bu acı tablo, orada çok derin bir sosyal ve psikolojik kırılmadan haber veriyor. Bununla, temelinden yanlış olduğuna inandığım kemalist-laik-türkçe temeller üzerindeki rejimin rahat ve huzurunu düşündüğümüz sanılmasın.. Ama, Anadolu müslümanları, birçok problem ve rahatsızlıklara rağmen, netice itibariyle, yüzde 90’lık bir kitle olarak bir ortak yaşama azmini sürdürürken; belli bir coğrafyadaki etnik bir kesimin kendisini o ana gövdeden ve asırlarca olmayan şekilde ve marksist söylemlerle ayrı görmesi ve göstermesi, hepimize acı çektiren bir durumdur. Bu tabloyu, nasıl izah etmeliyiz?

Mes’elenin, sadece silahlı mücadeleyle halledilmeyeceğine inanıyorum, ama, uzun namlulu silahlarıyla, roketleriyle, füzeleriyle; kim olduğunu gizleyerek ya da alenen, ve güpe-gündüz, şehirlerde bir güç odağı olarak dolaşmaya cür’et edenler karşısında, kendisini devlet olarak gösteren her irade odağı da, o gücü kırmak ister. Kıramazsa, kendisi kırılır..

Ama, tekrar ediyoruz, bu silahlı mücadele sonunda hiç bir taraf kazanamıyacaktır, hepimiz kaybedeceğiz. O halde yol yakınken, bir daha düşünmeliyiz.. Ve kalbi bağlılıkları tamamen koparmaya vardırmadan, başka tedavi yöntemlerini de aramalıyız.

Aksi halde, bu silahlı mücadele sonunda, varacağımız nokta, ameliyattan çıkan doktorun, hasta sahiblerine verdiği ‘kahredici müjde’ gibi olacaktır:

‘Ameliyat çok başarılı geçti, ama, maalesef hastayı kaybettik..’

*