Gerisi mi; sal gitsin…

Abone Ol

Son dönemlerde emperyalist ülkeler arasındaki “En özgür biziz’’ yarışları artık sözüm ona bağımsız düşünce kuruluşlarının açıkladığı raporlar üzerinden yapılır oldu. Bu raporlar üzerinden dereceye giren ülkeler dünyanın en özgür ülkelerinin kendi ülkeleri olduklarını iddia ederek ‘’Bizim burada herkes hiç çekinmeden istediğini söyler ve dilediği gibi özgürce yaşar’’ söyleminde bulunuyorlar.

Araştırma şirketlerinin ve düşünce kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmaları şöyle bir köşeye koyup ta bugüne kadar özgürlük üzerine yapılan akademik tartışmalara baktığımızda ise; “özgürlüğe bugüne kadar ya felsefi bir kavram, ya politik ideolojinin bir öğretisi ya da toplumsal bir ilişki’’ olarak yaklaşılmıştır. Her farklı düşünce, özgürlüğe farklı anlamlar katmış ve bu anlamlarla özgürlük farklı anlam kalıplarına sığdırılmıştır. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kadın özgürlüğü, din özgürlüğü vb. gibi…

Tarihin tozlu sayfalarını biraz karıştırdığımızda görüyoruz ki Batılılarda ise esasen özgürlük, “özelde kiliseye, genelde tanrıya’’ karşı verilen bir mücadele sonucunda ortaya çıkmıştır. Dostoyevski bu durumu: “Eğer tanrıyı bu dünyadan sürebilirsek insan için her davranış serbesttir.” diyerek kendince özetlemiştir…

Biz Müslümanlar olarak çok iyi biliyoruz ki ABD ve Avrupa medeniyeti esasen “kan, gözyaşı ve katliamlar’’ üzerine kuruludur. Batılıların özgürlüğü, ancak diğerlerinin özgürlüğüyle sınırlıdır. Avrupa milletlerinin tarihinde “mazlum halkların kanları ve sömürülen alın terleri’’ vardır. Uzaklara gitmeye hiç gerek yoktur. Yakın tarihe bakmamız bile bunların gerçek yüzlerini ve sömürü anlayışlarını bizlere göstermektedir. Afrika’da, Bosna’da, Kosova’da, Mısır’da, Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Filistin’de, Suriye’de velhasıl tüm İslam beldelerinde özgürlük adına yaptıkları katliamlar daha dün gibi hafızamızda tazeliğini korumaktadır. Cennet mekân, bilge lider Aliya’nın bunlar hakkın da bizlere yapmış olduğu tembih önemlidir. “Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam ede gelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”

İşte bu ikiyüzlü Avrupalıların savundukları insan hakları ve özgürlükler, sadece kendileri için geçerlidir. Batı, menfaatperesttir, insan hakları, demokrasi, özgürlük sadece kendi halkına özel haklardır, geri kalan insanlar hele de Müslüman ise ancak yönetilmeye, en iyi ihtimalle II. ya da III. sınıf insan yerine konulmaya layıktır! Bu kifayetsizler asla bizlerin başarılı olmasını istemezler. Milli şairimiz merhum Akif’in; “Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor, evvela parçalamak sonrada yutmak istiyor’’ cümlesi, batılı kafasını ve bizlere karşı hiç değişmeyen bakış açılarını açıkça göstermektedir.

Bunların özgürlük adına diğer milletler için reva gördükleri şey esasen; kan, gözyaşı, acı ve sömürüdür. Daha geçen gün Trupm ile Selman’ın Yemame sarayında kol kola halay çekerek 280 milyar dolarlık işbirliği anlaşması yaptığını görünce acaba hangi Müslüman ülkelere yine “özgürlük’’ getirecekler diye hani sormadan da edemedim.!? Biz bunların gerçek yüzlerini Hain 15 Temmuz darbe girişiminde ve 16 Nisan referandumu öncesinde çok net bir şekilde zaten gördük ki… Hani ağızlarını açtıklarında yarım ağızda olsa bizlere karşı dostluklarından bahsedenlerden, özgürlükler adına mangalda kül bırakmayan, her daim insan haklarından ve demokrasiden dem vuran dostlarımızdan(!) bahsediyorum.  Hani o PKK ve FETÖ sevici batılı ülkelerden; Hollanda, Almanya, Belçika, İsviçre ve Avusturya’dan… Referandum öncesi bastırılmış Haçlı ve Nazi eğilimlerini tekrar ortaya çıkararak atları ile itleri ile “evet’’ diyen gurbetçi vatandaşlarımıza saldıranlardan…

Artık o vakit, batılıların kendinden olmayanlara dayattıkları bu çifte standartlı özgürlük mevzusunu bir kere artık bizim için “öğretilmiş çaresizlik’’ olmaktan hızla çıkarmalıyız. Çünkü özgürlük esasen bu değildir ve Türkiye o eski Türkiye değildir. Elhamdülillah bugün itibarı ile benim ülkem; “Recep Tayyip Erdoğan adında demokrasi hak ve özgürlükler konusunda sessiz devrim yapan güçlü bir lidere ve tüm dünya mazlumları için 6,5 milyar dolar insani yardım yapan güçlü bir ekonomiye ulaşmıştır.’’ Gururlanarak söylüyorum ki buda dünyada bir ilktir.

İslam’da özgürlük kavramı ise batıdakinden tamamıyla farklıdır. Allah’ı anmak, en büyük ibadet bilmek ise en büyük özgürlüktür. Allah’ı bilmek doğruyu bilmekle olur! İslam kişiyi batıl tanrıların köleliğinden kurtarıp, özgürlüğün sadece Allah’a kulluk ile kazandırır. Böylece kişi, hiçbir şahıs ve nesnenin tahakkümünü kabul etmez. İslam’ın gözün de insan, mevcut bütün varlıklarla, onların da Allah’ın birer kulu olması hasebiyle eşit kökenlidir. İnsan mahlûkatın en şereflisi ve en yücesidir.

Şimdi soruyorum size deyin hele! Sadece Allah’ın kulu olmak kadar büyük bir özgürlük var mıdır? Allah’ın “Kulum’’ hitabına muhatap olmaktan değerli bir şey olabilir mi? Kullarım sana beni sorarlarsa ben onlara yakınım. Bana dua edince, onların isteğine olumlu karşılık veririm. Onlar da benim isteğime olumlu karşılık versinler ve bana güvensinler; belki olgunlaşırlar.”(Bakara186)

Dua kalbi Allaha açmakmış… O zaman gelin şu mübarek günlerde bizlerde bolca dua edip kalbimizi Allaha açalım. Dua edelim de Rabbim bizleri de kendisine salih birer kul eylesin…

Gerisi mi? Sal gitsin…