Gerçekten yaşıyor muyuz?

Abone Ol

Geçtiğimiz hafta bir dağ köyüne davetliydim. Davet eden kişi ise bana birkaç ay önce hasta olarak gelen bir koyun çobanıydı. Onu muayene ettiğim gün öğrenmiştim bir dağ köyünde yaşadığını ve koyun çobanlığı yaptığını. Hayattan bıkmış bir hali vardı. Sırt ağrıları vardı. Buna rağmen koyunlarını ve yaptığı işi seviyordu. Eşinin baskılarına rağmen (ki bu tartışmayı benim yanımda yapmışlardı) koyunlarını bırakıp şehre taşınmak istemiyordu. Baktığım son hasta olduğu için biraz sohbet etmeye fırsat bulmuştum. Benim tabiata ve tabii yaşama olan sempatim nedeniyle bu sohbet hoşuma gitmişti. Onlara aslında doğru bir yaşam tarzı seçtiklerini anlattım. Yanlışlık tabiattan değil bizden kaynaklı dedim. Biz elimizdekilerin değerini bilmiyoruz. Elimizdekileri geliştiremiyoruz. Araştırmıyoruz. Daha iyisini yapabileceğimize inanmıyoruz diye ifade ettim. Kendilerince dert ettikleri konuları anlattılar. Köylü oldukları için aşağılandıklarından dem vurdular. Üzüldüm. Hâlâ böyle insanlar var mı gerçekten? Bunu söyleyen ya da hissettirenler aşağılık insanlardır, onların seviyesine inmeye lüzum yok dedim. Önce sizin kendi değerinizin farkına varmanız gerekiyor. Sizler olmasanız bizler şehirler de yiyecek yemek bulamayız.

Anlaşılan sohbet onlara da tatlı gelmişti ki; devamı için benden telefon numaramı istediler. “Hocam bir gün mutlaka köyümüze gelin sizi misafir edelim, yaşadığımız yerleri, şartlarımızı bir gör, bize akıl ver, daha nasıl yapabiliriz, sohbete doyamadık” dediler. Gülümsedim. “inşallah” dedim. Bizim insanımız işte buydu. Samimi, sevecen, misafirperver, hoş sohbet… Aslına bakarsanız pek gitmeye de niyetim yoktu. İşten güçten fırsat bulunca ilgilenmemiz gereken o kadar şey var ki. Bu tür davetleri genelde ertelerdim. Sonra da kalır giderdi, ancak bu beyefendi ve hanımı biraz ısrarcı olup 3. kez davet ettiklerinde kendimi gitmek zorunda hissettim.

Ve evet 1,5 saatlik bir tozlu, sarsıntılı, çukurlu, inişli çıkışlı, virajlı bir yolculuktan sonra dağların arasında kalmış, 26 haneli, mis gibi dağ çiçekleri kokan köye vardım. Size gördüklerimi anlatayım, çünkü bu gördüklerim bana “biz gerçekten yaşıyor muyuz, biz gerçekten bu ülkenin değerini anlıyor muyuz, bu insanların kıymetini biliyor muyuz diye düşündürdü. Köy, uçsuz bucaksız devlet arazilerinin bir köşesine kurulmuş, sık ağaçların içinde kalmış, akşam olunca köye dönen hayvancıkların çıngırak sesi kadar gürültülü, alabildiğine geniş dingin mavi bir gökyüzünün altında çok sevimliydi. Orada birden hayatınızın şehirde, ne kadar gürültülü, ne kadar hızlı, ne kadar kendinizi ihmale sebebiyet veren bir ortamda olduğunu fark ediyorsunuz. Her ne kadar yol şartları çok iyi olmasa da şehir hayatının pek çok olumsuzluklarından uzak da insanlar daha sağlıklı bir çevrede yaşıyorlardı. Yani, altyapı mükemmel. Geriye sadece biraz devlet desteği, biraz bilinç, biraz teşvik, biraz azim, biraz gayret kalıyor. Sonuç, milletçe şahlanışımız olacak inşallah.

Sağlıcakla…