Gerçeği ideolojiye dönüştürme hikâyesi…

Abone Ol

Bir konuda çok mahiriz, Jean Baudrillard’ın yorumunda olduğu gibi; o da gerçekleri ideolojiye dönüştürme kapasitemizdir…

Başımız sıkıştığında ya da işleri içinden çıkılamaz hale getirdiğimizde başvurduğumuz en temel yöntemlerden biridir maalesef, ideolojik kalkanlar…

Bu yine Baudrillard’ın, “Amerika dev bir hologram; şöyle ki, ögelerin her biri bütün ile ilgili tam bilgi içeriyor” düşüncesinin bizdeki tezahürüdür…

Önceleri genellikle kendilerini bu ülkenin tartışmasız sahipleri gibi görenler tarafından sıklıkla uygulandı, gerçeklerin ideolojiye dönüştürülmesi ve bu sayede de soyutlaştırılarak dokunulmazlık zırhına büründürülmesi…

Fotoğraf çağından farklı olarak negatifsiz (ötekisiz) bu dijitalleşme çağında, her şeyin “aynı”laştırılmaya çalışıldığı ve cisimlerin gölgeleri yerine, gölgelerin cisimleri ile muhatap olduğumuzu acı bir kavrayış olarak bilmek zorundayız ki onlarda, “gölgenin gölgesi” konumundalar…

Her geçen gün gerçeklerden ve farklılıklardan biraz daha uzaklaştığımız bu “holografik çağ”da, Muhafazakâr çevreler de kendilerini “öteki” olarak görenlerin yöntemlerini kullanmaya başladı…

Bu yöntem: “Gerçeklerin çarpıtılarak, ideolojik ya da politik sahaya çekilerek dokunulmaz kılınması”dır ve bu artık sadece Kemalizm’i ya da Laisizmi benimseyenler tarafından uygulanmıyor…

Bunca karmaşık lafın ardından sözü nereye vardırmak istiyorum…

O yer, son günlerde gündeme gelen Şehir Üniversitesi hadisesidir…

Meselenin somut gerçeklerini kabul etmek istemeyenler, bir üniversitenin en son müracaat yeri bile olamayacak olan politizasyona sürükleniyorlar…

Hâlbuki bütün muhafazakârların çok yakından tecrübe ettiği ve CHP zihniyeti tarafından politize edilmiş -başta başörtüsü meselesi olmak üzere- çetrefilleştirilmiş onlarca mesele vardır…

Aynı zihniyet şimdi de Şehir Üniversitesi’ne bir “destek(!)” ziyaretinde bulunmuş…

Bu amacı açık ziyaretin, meseleyi politize ederek daha da çözümsüz hale getirmekten başka bir işe yaramayacağı çok açıktır; üniversite yönetiminin beklenen anlamı yüklemesi halinde…

YÖK meselede kendisinin nerede durduğunu çok açık bir şekilde beyan etti…

Ve bilenler bilir ki asıl ekonomik darboğaz, ana finansörünün desteğini çekmesiyle ortaya çıkmıştır…

Bu darboğaz bugünün meselesi de değildir…

Fakat ne hikmet ise Ahmet Davutuğlu’nun, Ak Parti’den istifası sonrasında köpürtülmeye başlanmıştır…

Açıkçası CHP’nin ziyaretini de bu zeminde okumakta yarar var…

Akşener’in: “Tek eksiğimiz muhafazakâr dindarlara ulaşmak; onlara da Babacan ile ulaşırız” ifadesi ile birlikte yorumlandığında, Millet İttifakı’nın CHP üzerinden kurmak istediği köprü daha net görülebilir…

Mali sorumluluklarında “özerk” olan vakıf üniversitelerinin bu gerçeğini de yok sayan yaklaşımlar, iktidarı da “töhmet” altında bırakır…

İktidarın kaynak aktarımına dair hiçbir ispatı da olmayan bu konuda, daha önce basına da yansıyan finans kaynaklarının durumu net bir cevap olabilir…

Cevabı yanlış yerde aranan meselenin en doğrusunu bilenler, politize olmak ya da ideolojik kalkan aramak yerine gerçeğe odaklanmak durumundadır…

Aksi halde kurtarmaktan bahsedenler kendi elleriyle, siyaset üstü ve tarihi derinlikte işlerle anılması gereken bir kurumu, günlük çıkarlara odaklı siyasetin dişlileri arasına atmış olurlar…