Dikkat! Sembollerle kuşatılıyor, hızla işgal ediliyoruz (8)
En son şahidi olduğumuz FETÖ ihanetinin kökü nasıl 40 yıl öncelere ulaşıyorsa, Haçlı dünyası nicedir günü birlik değil, asırlık planlarla gözlerini Türkiye’nin üzerine dikmiş durumda.
Üç kıtaya hakim Osmanlı Devleti’nin toprakları bu muhteris şövalyelerce bölüşülüp kalan bir avuç toprakta Cumhuriyet’in ilanından sonra da ne ellerini, ne dillerini, ne planlarını ve nede hedefledikleri Siyonist idealarını gerçekleştirmekten vazgeçmediler.
Dünyaya meydan okumuş Osmanlı Devleti’nin ardından, dili, dini ve ilmi sıfırdan dizayn edildiğinden TBMM’nin inşaatı için de yerli bir mimar arayışı ne hikmetse hiç düşünülmemiş.
14 projenin katıldığı bir yarışma düzenlenmiş ve 28 Şubat 1938’de bu projeler haçlıların teveccühünü kazanacak bir jüri tarafından üçe indirilmiş.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu tarafından Clemens Holzmeister’in projesi beğenilmiş, birinci seçilerek ödüllendirilmiş. Dahası, doktorasını Kilise Mimarisi tezi ile yapan Holzmeister Türkiye Cumhuriyeti’nin “Resmi mimarı” olarak tanımlanmış!
Pek çok kişinin ilgi alanına girmiyor olsa bile bilinmesinde fayda var; Bugün Ankara’da var olan Devletin damarlarını oluşturan Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Harp Okulu, Ankara Ordu Evi binalarının tümünde ve daha pek çok projenin mimari planlarında Holzmeister’in imzası var.
Holzmeister, 1927 ila 1963 yılları arasında 36 yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm devlet kurumlarının binalarının planında ve inşasında aktif rol oynamış.
Türk Devleti’nin tüm stratejik, siyasi, ekonomik ve sair mahremiyetlerini barındıran ve koruyan milli kurumlarımızın planlarının Haçlılarca biliniyor olması hangi akla hizmet ola ki?
Darbelerle ciğeri sökülmeye çalışılan, iç yönetimine daima dış mihraklarca ve dış mihraklara yamanmış hainlerce müdahale edilmesi bir pratik haline getirilmişken Devletimizin mahremiyeti bugüne kadar ne kadar korunabiliyordu?
Hiç kimse kendi evinin iç planının komşusu tarafından bilinmesini istemez. Misafirimiz geldiğinde mahrem odalarımızın kapısı daima kapatılır ve kıymetli evrak, ziynet gibi eşyalarımızın nerede olduğu daima mahremiyet hassasiyeti ile korunur.
Peki Devlet binalarının milli olmayan bir mimar tarafından planlanması, iç yerleşkesinin bilinmesi makul bir durum mudur?
Bu binaların özellikle Eski TBMM Binası’nın yer karolarında yer alan Masonik sembollerde cabası.
6 asırlık geçmiş kültüründen binlerce motif ve sembol çıkarılabilecekken, bize ait olmayan, milli ve dini terminolojide bize yabancı Siyonist semboller neden devlet dairelerimizde yer alır ve nasıl açıklanabilir?
Haçlıların devletimizin kalbine nakış düşürme gayreti alkışlanacak kadar istikrarlı, bizlerin umursamazlığı ise başımızı utançtan kuma gömecek kadar büyük!
Eğer araştırmalarımla karşıma çıkan bu tür durumları okumak istediğim gibi okuyorsam, iddia edileni araştırdığımda “Çok mümkün!” diye bir tepki veriyor ve bu tepkimi izale etmek için ikna gücüm yetmiyorsa, bunun böyle olmadığına dair bir izah ve niçin böyle olduğuna dair bir gerekçeye ihtiyaç var demektir.
Coğrafyamızda; milli mahremiyetimizi barındıran mimarimizin bize ait olmayan normlarla dizayn ve inşa edilmesi öyle sıradan, öyle normal ve öyle büyütülecek bir şey değilmiş gibi kabullenilmesini umursamazlığa ve duyarsızlığa yoruyorum.
Üstelik yönetimi darbelerle, toplum huzuru terörle, ekonomisi krizlerle tehdit altına alınmaya çalışılan Türkiye’ye vatanım diyen herkesin dini ve milli hassasiyete davet ederken sözü Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy’un dizelerine bırakıyorum:
“Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.”