Postmodern çağın en büyük hastalığı ‘yalnızlık’.
Dijital dünyanın “sosyal” ortamlarında giderilmeye çalışılan ‘mutsuzluk’ hali…
Berman’ın, ‘Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’ isimli kitabındaki ifadesiyle: “Modern olmak, paradoks ve çelişkilerle dolu bir hayat sürdürmek demektir.”
Sekülerizm pompalayan ruhsuz dünyada ‘mutluluk’; çelişkiler içindeki Postmodern insanın ‘yitiği’ haline gelmiş durumda.
Huzur ve mutluluğu arayan insan, ruhsuz dünyanın dinsiz-Seküler karanlığına itilmekte.
Tekinsiz dünyada bir gram mutluluğun avcılığına çıkan ‘genç’, bu çağın virallerine karşı dirençli olmak adına hap niteliğindeki günlük dini ritüellerini ganimet bilmeli.
Postmodern çağın çıkmazlarını dibine kadar yaşayan Batı, çıkmaz sokakların girdabında kaybolmamak adına ‘Doğu’ya akın ediyor; Mistik akımların keşfinden medet umuyor.
Peki, dini değerler ve gelenekten kopmamış fakat Postmodern dünyanın etkisine maruz kalmış bir ülke olarak Türkiye, özellikle gençliğine dair ne söyleyebiliyor?
Madem ruhsuz dünyanın ilacı manevi-moral değerlerde; o halde bir bakalım hal-i pür melalimiz nedir?
Gençlerin din ile olan ilişkisini anlamak için en güncel veri olarak Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nun (TGSP) gençlik araştırması sonuçlarına bakabiliriz. TGSP’nin açıkladığı araştırma sonuçlarının üzerinden sadece bir gün geçti. Dumanı üzerinde bir araştırma ve rakamlar bize çok şey söylüyor.
Türkiye’de 37 ilden 8 bin gençle yapılmış araştırma; gençlerin sosyo-ekonomik pozisyonlarından tüketim alışkanlıklarına, sosyal yaşamlarından değer yargılarına kadar pek çok başlığı mercek altına aldı. Bu araştırmaya göre; Bir dine mensubum diyenlerin oranı %97.6. Ateist ve Deist oranının toplamı %2.1. Hangi dine mensupsunuz? Sorusuna verilen cevapları da aktaralım; Müslüman:%95.8, Hristiyan: 0.7, Yahudi: 0.7 Yelpaze bu şekilde netleşmiş. Bir de dindarlık meselesi var. Acaba “Ben dindarım” diyenlerin oranı nedir? %56.3 “İbadetlerimin tümünü yerine getirmeye çalışıyorum” Diye soruyu biraz daha daralttığımızda çıkan yüzdelik dilim: %15.2
Araştırma, ülkemiz gençliğinin din ile olan ilişkilerinde bağlarının yadsınamayacak derecede iyi bir noktada olduğunu gösteriyor. Bu bağlar ne kadar katmanlı, ne kadar esnek veya ne kadar tutarlı? Tüm bu sorulara cevap aramalı, toplumsal gerçeklikle yüzleşmek ve süreci okumak için de daha çeşitli, sürekliliği olan ve derinlikli araştırmalara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
TGSP sivil toplumda bir çatı kuruluş olarak, çalıştığı alana bilimsel bir bakış katmak için değerli bir adım atmış. Araştırmadan edinilen sonuçlar hem sivil toplumun çalışma alanlarında hem de siyasilerin politika belirleme süreçlerinde faydalı olacaktır.
Zamanın realitesi, değişim rüzgarı ve önlenemez etkileşimler etrafımızı sarmışken süreci tolere etmeye gayret etmek, en azından bu yolculuğa çıkmış olmak ya da yolda olmanın ta kendisi… İşte hakikat arayışındaki en önemli adım bu olsa gerek.
Çağın açtığı yaralara merhem aramaya gerek yok. O zaten bizde mevcut.