Zor coğrafyanın zor şartları arasında hem kendi varlığını sürdürmeye çalışan hem de mahşeri sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye çalışan bir vatan parçasıdır Anadolu toprakları. “Coğrafya kaderdir” sözünün ete kemiğe bürünmüş halidir, bu topraklar.
Belki de Malazgirt’le başladı bu onur ve cefa. Ümmete ve millete hizmet etmenin onuru yaşandı bir yandan bir yandan da onurlu ve çalışkan bir millet olmanın zorlukları ile karşı karşıya kalındı asırlardır. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin inşası da kolay olmadı. Hem içte hem de dışta çok çetin mücadeleler verildi.
Efendim Tarihi süreç içerisinde zora talip olan ve zoru başaran bir milletin varisleri olmanın gururu ve sorumluluğu omuzlarda. En azından asırlardır bu terbiye ile yetişen insanların memleketi Anadolu. Fakat tüm bu onur ve sorumluluğun varlığından bihaber bir kuşakla karşı karşıya olmanın ıstırabı da canları yakmıyor değil.
Türkiye son yirmi yılda önce kendi içerisindeki zincirleri kırmanın mücadelesini verdi. Çok büyük oranda bu mücadeleyi başarıya ulaştırdı. Son birkaç yıldır ise asırlık ihtilafların ve haksızlıkların tanzim ve tazmini için sahaya indi. Saha çok karışık, oyuncular ikiyüzlü, hakem taraftar, mahşeri vicdanlar sus pus.
Batı medeniyeti hiçbir zaman adil olmadı ve objektif davranmadı. Her daim başkalarının gözyaşı ile kirli ellerini yıkamak istedi, bunda da kendi açısından başarılı oldu.
Bizim yazımızın asıl meselesi kuşaklar arasında hayatı ve olayları algılayış farkı. Özellikle 20 yaş altı gençlerin yukarıda anlatılan tarihi misyonun ve sorumluluğun varlığından bile habersiz olmaları, hayatı çıkar eksenli düşünmeleri bir problem olarak ortada durmakta.
Gençlerin büyük çoğunluğu günceli takip etmiyor, popüler kültürün rüzgarıyla nereye gittiğini bile bilmeden çok ciddi savrulmalar yaşıyor. “Bizim Suriye’de ne işimiz var.” sözüne o kadar inanmış ya da inandırılmış ki gençler. Meis Adası’nın ismini bile duymayan gençlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.
Akdeniz’de, Ege’de yaşananları bilgisayar oyunu sanan bir nesil geliyor. Siyaseti şeytan işi olarak gösteren bir anlayış vardı bir zamanlar. Bu milletin evlatlarını siyasetten, STK çalışmalarından uzaklaştıran anlayış esasında şu anda gençleri kendi ülkelerine ve milli menfaatlerine muhalif bir anlayışla yetiştiriyor.
Sosyal medya trollerinin yönlendirmeleri ile masum taleplerle gençler manipüle ediliyor, hayat pahalılığı meselesi merkeze konarak özelde hükümete genelde ise devlete duyulan güven sorgulanmaya hatta yok edilmeye çalışılıyor. Her şeyi anlık menfaat ve yaşamsal konfor olarak gören gençler doğru bilgilerle donatılamıyor.
Öncelikle kendi çocuklarımızdan başlamak üzere gençlerin mutlaka gündemi takip etmeleri sağlanmalıdır. Gençlerin en çok itirazı iş ve kamu imkânlarının tarafgirlik anlayışı ile paylaşılması. Devletin tüm imkânlarının objektif kriterlere göre ve şeffaf bir şekilde tüm milletin istifadesine sunulması ve bu durumun doğru anlatılması önemli bir başlangıç olabilir.
Hz. Osman döneminde bile kayırmacılık söylentilerinin ortaya çıktığının ve çok menfi sonuçlara sebep olduğunun unutulmaması gerekir. Milli şuuru, vatan ve millet sevgisi, değerlere sahip olması bakımından ideal gençliğin yeniden inşası için sosyal medya pozları yerine sahaya inilmeli, çileye talip olunmalı, samimiyet libasına sürünülmelidir. Koca bir milletin ve ümmetin yükü tek bir kişinin omuzlarında maalesef.
Gençleri ihmal eden geleceği ihmal eder…