Tüm Türkiye İstanbul seçimlerine kitlenmişken bir nebze de olsun bu seçim atmosferinden uzaklaşmak adına Türkiye’nin birkaç ana sorunlarından olan “gençlik” meselesi çeşitli bilim insanlarınca ele alınmakta.
İlk başta alanım olması hasebiyle merakla takip ettim ve daha sonra gördüm ki gerçekten 50’li, 60’lı yaşlardaki bilim insanları bugünün gencini hiç tanımıyor. Ama ısrarla gençlik alanında söz sahibi olmak istiyor.
Söylesem tesiri yok ama sussam da gönlüm razı değil. Türkiye’de gençlik araştırmalarına yıllarını vermiş biri olarak yetişkinlerin gençlere yaklaşımı son derece sorun teşkil etmektedir. Gençleri kendince sorumsuz olmakla suçlayan sözüm ona araştırmacılar gerçekten ülke gençliği hakkında bihaber. Ülkedeki gençliğe git STK’da koştur demek, üret demek, kendini geliştir demek gayet basit hatta bunun yanında Ferrari’sini satan bilgeden örnekler vererek kişisel gelişim duyarı kasmak tadından yenmez.
Peki o bilim insanlarımız gençlik çerçevesinde şunu biliyorlar mı? Gençlerin çoğu hayatını düzgün idame ettirebileceği parayı kazanamıyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken bu gençlere Amerikanvari “hadi yaparsın”, “her şey senin elinde”, “şikâyet etme, yap” demek tek kelime ile iş bilmezlikten öte gelir. Başarı sadece tek kişilik bir çaba değil, bir avantajlar birikimidir. Örnek vermek gerekirse; Malcolm Gladwell’in “Çizginin Dışındakiler” kitabında şöyle bir pasaj geçmektedir: “Ormandaki en uzun meşe sadece en sert palamuttan yetiştiği için en uzun meşe olmamıştır; diğer ağaçlar onun aldığı güneş ışığını engellemediği, çevresindeki toprak derin ve zengin olduğu, fidanken hiçbir tavşan onun kabuğunu kemirmediği ve hiçbir oduncu onu vakti gelmeden kesmediği içinde en uzun meşe o olmuştur.” Örnekten de anlaşılacağı üzere “çözüm üret” demek sadece fildişi kulelerinizden öğüt yağdırmak değil o taşın altına elinizi koymak demek. Benim gençlik üzerindeki güncel derdim bu. Aksi takdirde; kuşakları kaybediyoruz, zamanı kaybediyoruz…