Allah (cc) biz insanları yaratırken ve yarattıktan sonra bizlere kimimize çok verip kimimize az verip bizleri sınava tabi tutar.
İki haftadır gençlik ve onun psikolojisinden bahsediyoruz. Artık bu gençlik ‘yarınki Türkiye‘yi düşünmek ve bunu düşünürken kendisini ahlakive fenni bilgi birikimi bakımından geliştirerek yarına karamsar bir biçimde değil umutlu bir biçimde merhaba demeli.Haftalardır umut denilen olgunun bırakılmaması gerektiğini ve ona sıkıca sarılmak gerektiğini vurguladık. Peki bu nasıl olacak? Bunu sorgulamakta belki haftalar alır diye kıssadan hisse hap bilgiler vererek bu bahsi kapatmak istiyorum. Artık dünde kalan ya da yarın bizi bulmasını umduğumuz güzelliklerin özlemiyle bugünü harcamayacağız; bugün elimizde olanlara şükredeceğiz ki yarın daha güzelleri bizim olsun.
Yarınlara giderken kendimize asla sınırlar çizmeyeceğiz, hür olacağız. Ne gibi bir ‘hür’lükten mi bahsediyorum? İnsanın esaret kapıları olan mutluluk, fayda, çıkar… vs. gibi esaret zincirlerinden kendini kurtarabildiği hür’lükten bahsediyorum.Ancak hür’lük bu ölçüde olursa insan kendisini geliştirebilecektir. Hür olmak niyetten uygulamaya bir geçiştir. Niyet ancak harekete geçtiği nispette samimi ve tamdır. Niyet uygulamaya geçtiğinde yeni bir hayat o zaman bize kapılarını açacaktır ve yeniden doğmuş olacağız. Bir yolun sonunda yeni bir yola girmek ve kendi eliyle kendini değiştirmek eski şekli yıkarak yeni bir şekil yapmak… İnsan, tabiatı itibariyle endişeli ve dolayısıyla mutsuz bir varlıktır. Benliğimizi nadiren kavradığımız içindir ki biz de nadiren hür oluruz. Nadiren hür olduğumuz durumlarda ise davranışlarımızda da bir makineleşme hali görülür. İşte bu makineleşme hali bizim iki haftadır anlattığımız psikolojik ve ruhsal problemlerin başını çekmektedir. Bu makineleşmeden kurtulmak için öncelikle ‘Hür’ olmak zorundayız. Hür olurken bazı parametreler vardır; zeka, kudret, mevki, varlık gibi bunlara takılıp kalmayacağız. Bunlar kaderin akıl ermez taksimatı; önemi yok. Önemli olan bizim bir idealimiz, bir aşkımız var mı, mesele bu.
Allah (cc) biz insanları yaratırken ve yarattıktan sonra bizlere kimimize çok verip kimimize az verip bizleri sınava tabi tutar. Bizler bunlara tevekkül edeceğiz, nasip diyeceğiz ve kanaatkâr olacağız. Tevekkül; elimizden gelen çabayı gösterip, sonucu Allah’tan beklemektir. Tevekkül eden sonuçları yaratanın Allah olduğunun şuurunda olan insandır. Nasip, bizim çalışmamızın karşılığında Allah’ın takdir ettiği şey. Kanaat ise bizim için takdir edilen şeye razı olmamızdır. Bu iman dolu kelimeleri yerli yerinde hayatımıza uyguladığımızda zaten hür olmuş oluyoruz ve artık kendimizi aşmış ve geleceğe daha umutlu bir şekilde bakabileceğiz. Bizler neyimizle benlik yapıp umutsuzluğa düşebiliriz ki? Hiçbir şey bizim değil. Bugün bizim olan muhakkak yarın bizden çıkacak. Kendin ve sana kendini bahşeden ilahi güçten başka hiçbir şeye tutunma. Bunu başarırsan asla umutsuz bir birey olmazsın. Ruhsal sandığımız çoğu derdimiz aslında kendimizi tanımamaktan kaynaklanıyor. Ah bi kendimizi tanısak var ya sevgili okur işte o zaman her şey yoluna girecek.
En güzel gün, siz yarını ve dünü düşünürken önünüzden geçip gidiyor. Ne önce ne de sonra olun. Şu an olun, şimdi olun, gerçek olun, en önemlisi de kendiniz olun! Var olun sevgili okur…