Genç Adam’a sesleniş!

Abone Ol

Genç Adam!

Gönül ufuklarının ötesine bak! Âlemin yaratılış sırrını kavramaya gayret et! Hakkı sevmenin sevdasıyla yan, yakıl… Huzur ve sükûnun özüne doğru yolculuk yap.

Bak âleme! Niçin yaratılmış? Sen niçin varsın onun içerisinde? Konumun nedir acaba?

Genç Adam!

Sırlar içerisinde sırları anlamaya çalış. Varlık ve birliğiyle her an seninle olan O yüceler yücesi Zât’ın varlığını sen de her an özünde hisset. Bil ki, bu manâyı hissettiğin an, âlemin ve senin yaratılışının sırrını çözmeye başlayacaksın. O zaman, gönül âleminde günden güne bir terakki olacak ve sen, sen olmanın manâsını kavrayacaksın.

Genç Adam!

Bir muhabbet hazinesi olan gönül âleminin inceliklerini kavradıkça, hakikat perdesini aralayacak ve için için bir sevda ile tutuşacaksın. İşte bu sevdadır yaratılış maksadın. İşte bu sevdadır bütün bu soruların cevabı. İşte bu sevdadır ezelden ebede seni götürecek vasıta.

Allah muhabbetiyle ağlayan, bu aşk ve sevda ile kendinden geçen bir manâ eri olmak ne güzel! Bu, dostun Dosta vâsıl olma halidir işte. Bu, Yusuf’ların güzelliğinden geçerek, gerçek güzelliğe ulaşan Züleyha’larınyangınlığıdır. Bu, Mecnun’ların Leyla’yı unuttuğu yüce manâdır.

Genç Adam!

Sen, sendeki bu manâyı yine sende bulmalısın. Budur işte; “Süleyman var, Süleyman’dan içeru” destanı… Bu destandır kişiyi alıp götüren ve bir ölümsüzlük iksîriyle ebedî saltanata kavuşturan.

Şimdi sen; bir sevdalı yürek olmanın davasını omuzlayacak, yüklendiğin bu hakikat mayasını nice çiçeklere aşılayacaksın. Sonra da ehil olanlar, bal arıları misâli dolaşarak, aldıkları özleri ballara durduracak. İşte senin davan, işte senin manân, işte senin sevdan. Bil ki, bu sevda ile yanarak gittiler bu yolun yolcuları. Ve onlar, kazançların en iyisini götürdüler.

Genç Adam!

Sakın cîfelenmiş bir kalp sahibi olma. O, dünya arzu ve heveslerinin kirlettiği bir çöplüktür adeta. Hakk’tangayrî her şeyin olduğu ve Hakk’ın bulunmadığı kokuşmuş bir kap. Evvelinden sonunun çirkinliği görünüp duran bir yolculuğun adıdır bu. Sana düşen şey, hemen dönüş yapmak ve Hakk erleri arasına katılmak…

Genç Adam!

Günlük yaşayışlar seni aldatmasın. Onlar gelip geçici heveslerden ibarettir. Yoksa bir gün, “eyvah,” der durursun. Bilesin ki, Allah’a adanmayan her gün, biz kullar için hep acı ve ıstıraptır.

Genç Adam!

Hak davasını omuzlayabilme arzusuyla yaşa! O’nu nefsinde, ailende ve cemiyet içerisinde hayata geçir! Hakk’a yanmanın ve O’na vasıl olmanın esrarengiz havasını teneffüs et! İnsan olarak bu manâya ulaşmanın gereğini kavra. Allah’ın “en güzel şekilde yarattığı” insan’ ”a düşen de ancak budur.

Genç Adam!

Allah’ın sana verdiği ömür sermayesini iyi kullan. O, bir kez veriliyor insana. Gün olup elinden çıkıp gidince çok pişman olursun. Onu iyi değerlendirenler bitmeyecek bir sevinç ve mutluluğa ulaştılar. Dünya sermayeleri yeniden dönebilir. Ama ahiret sermayesi olan ömür bir kere gitti mi yeniden asla gelmez. Vaktini, nakitten daha kıymetli bil ve Allah’a kulluk adına iyi değerlendir.

Genç Adam!

Beden süsüne aldırış etme. Bil ki, o süsler bir gün elinden uçup gidecek. Hayatını buna adayanların sonuna bir bak. Onlar istemese de benizleri solmuş, kırışıklıkları artmış, el ve ayakları tutmaz olmuştur. Mü’min kişi gönül âlemine değer verir ki, bu da onun sîmasında güzellikler meydana getirir. Zira o sîmayı taşıyan baş, Âlemlerin Rabbi Allah’ın huzurunda, secde güzelliğini taşır. İşte bu kuldur Rabbini seven.

Genç Adam!

Allah’ı sevmenin en belirgin özelliklerinden birisi de, Allah’ı sevenleri sevmek, onlarla beraber olmaktır. Bu sevgi kişiyi, Allah dostluğuna götürür. Bu kimseler ki, “görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan kişilerdir” ve onlar “en hayırlılar” arasında yerlerini alırlar.

Genç Adam!

Allah’a gönül veren insanlar birbirlerini Allah için ziyaret edip dünya menfaat ve arzularından uzak olarak sohbet âlemine daldıklarından, O, Kendisi için bir araya geldikleri Sevgili’leri tarafından rahmet nazarına nâil olurlar. Gönül âlemleri genişler ve hakikat aynasından kendilerini görmeye başlarlar. Sevgi deryasına dalar, maksat âlemine yelken açarlar. Rahmet rüzgârlarıyla yol alırken, ufuklarında kendilerini bekleyen o eşsiz Cemâl’e hayran hayran bakarlar.

Bu bir sevdadır, anlatılamaz.

Bu bir değil, binbir âlemdir, sırrına erilemez.

Bu bir yokuştur, herkes tırmanamaz.

Bu meydan, “er” meydanıdır, herkes çıkamaz.

Bu, Dostun, dostları gözetlemesidir…

Bu, Dostun, dostlarını özlettirmesidir…

Bu, Dostun, dostlara bir cilvesidir…

Bu, Dostun, dostlara bir perdesidir…

Bu perde ancak aşkla yırtılır. Bu sır ancak aşkla çözülür. Bu aşk bir binektir ki, ona evvelâ “En Güzel İnsan” binmiştir. O’dur önde giden, O’dur bayraktar!

Ey Burak’ları bekleyen genç insan! O sevgiliyi bul da, sana Burak’lar temin etsin. O olmadan nasıl elde edesin?

Sonra da Mi’raca dönüşsün o aşkın. Gözün O’ndan gayrîyi görmesin! İşte aşk budur; O’ndan gayrîyi görmemek!

Genç Adam! Bazen de şöyle seslen kendine:

Âh zalim nefsim âh! Sen, beden âleminin cîfeleriyle kirlenmişken, ne Burak’lar, ne Mi’raçlar var senin için. Zira gözün O’ndan gayrî her şeyi görür halde. Ya O nerede? Bak bir kez gönül âlemine! Ne görüyorsun acaba? Yoksa “gönül âlemi” de “neymiş,” mi diyeceksin? Hadi durma, silkelen. Önce gönül âlemini bil! Sonra da onun kahramanını…

Yoksa gidecek elden. Kaçıracaksın. Yazık olacak sana! Ebediyetlerin mahvolacak. “En güzel şekilde yaratılman” yok olacak. Hüzün daim arkadaşın olacak.

Nedir bu halin? Bitmeyecek mi fani arzuların? Hani eşref-i mahlûktun. Bak nereye düştün? Gün olup feryadın kaplayacak âfâkı. Denizleri kana çevireceksin. Yiyip içeceğin kan ve irin olacak. O gün ne yapacaksın, ne yapabileceksin? O gün O’ndan gayri ne fayda verecek sana?

Yönünü bu yana döndür de kurusun bataklığın. Yerinde güller, lâleler, nergisler açsın. Kokuları âleme saçılsın. Sana gelenler ondan koklasın! Bil ki sen, bunun için yaratıldın.

Genç Adam!

Şimdi bir sevda kaplasın içini. Sevdalanmanın sevdası… Önce sevdalanmaya yan. Yani O sevdalanılması gereken Yüce Zât’a sevdalan.

Yan, yakıl, ağla! Pınarlar misâli çağla.

Sen çağır ki O, sana dönsün! Sen yakar ki O, sana baksın.

Senin bir çift sözün olsun da, O’ndan sana bin kelâm ulaşsın.

Ilık ılık iliklerine hikmetler aksın.

Damarlarında yol alsın.

Sonra da sana can olsun!

İşte o an, canda Cânânı bulasın!

Ey canında Cânân taşıyan! Haberin var mı kendinden? Ne zaman olacak? Ne zaman değecek yelkenlerin suya? Ne vakit inecek gemilerin karadan denize?

Genç Adam!

Sakın karada yüzeyim deme! Gömülür gidersin karasına. Ağarmaya bak. İn nefsinin atından ve yürü deryalara. Baksana balığa! Nasıl da koşar deryaya!..

Genç Adam!

Sen, sensizlik denizinin denizaltısı ol! Sessizce yol almaya bak. Sen, seni bırak da seni Yaratan’a bak. O’nu tanımaya bak. Yine O’na döneceksin. O’nsuz olamazsın. O’ndan geldin, O’na varacaksın. Ama nasıl? Hangi halde? Ne olacak âkıbetin, düşündün mü hiç?

Hayır ve iyiliği önce kendine yap! Önünü ve sonunu düşün! Tevbe ırmağından avuç avuç al da, geçmişini yıka!

Haydi, durma Genç Adam!

Bir genç dünya lezzetlerini ve lehviyâtı (boş şeyleri) terk eder, gençliğine rağmen Allahü Teâlâ’ya itâate devam ederse, Allah ona yetmiş iki sıddîkın ecrini ihsan eder ve kendisine “Ey gençliğini benim tâatime tahsis edip şehvetini terk eden genç! Sen bana bazı meleklerim gibisin!” buyurur.

(Râmûz 383/2)

Ey Genç! Allah’ın hakkını koru ki, Allah da seni korusun. Allah’ın hak ve emirlerini muhâfaza et ki, onun mükâfatını karşında bulasın. Bir şey istediğin zaman Allahü Teâlâ’dan iste! Yardım talep ettiğin zaman da Aziz ve Celîl olan Allahü Teâlâ’dan dile!..

(M. Ehâdis S: 160 No: 1392)

Genç biri, yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet etse, Cenab-ı Hak ihtiyarlığında ona hürmet eden kimseler halk eder.

(M. Ehâdis S: 128 No: 1027)

Abdullah ibn’i Ömer(r.a) anlatıyor;

Ensardan bir adam gelerek, Peygamberimize (s.a.v) şöyle sordu:

“Yâ Resûlâllah, mü’minlerin hangisi daha akıllı, daha şuurludur?”

Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem):

“ Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlanan; işte onlar en akıllı, en şuurlu olanlarıdırlar.”

İbn-i Mâce, Zühd: 31

Kehf Suresi – 10,11,12,13

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. (14-15) Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.