Annemin sıklıkla kullandığı güzel bir söz vardır: “Evd bi tevdir ê, Xweda bi teqdir ê…” Yani “Abd (kul) tedbir ile Allah takdir ile…”, “Abd (kul) tedbir eder, ancak takdir Allah’ındır” anlamına gelir.
Olaylara bu gözle baktığımızda, “Her şerde bir hayr var” gerçeği bütün azametiyle karşımıza çıkıyor.
Derin Siyonist çete, 28 Şubat süreci ile Erbakan Hoca’yı siyaset sahnesinden silip pasifize ederek Siyasal İslam hareketini ve entelektüel İslam birikimini yok edeceğini düşündü.
Ancak Allah, onların başına öyle bir bela(!) (Erdoğan) sardı ki böyle olacağını bilselerdi zinhar böyle bir girişime kalkışmazlardı. Takdir, tedbiri bozarmış. Siyonist çete hesabını, programını yaparken Anadolu irfanını göz ardı etmişti. Allah’ın takdiri ve yardımıyla Anadolu irfanı dediğimiz olgu, bütün yerel ve küresel resmi kanuni engellemelere rağmen tezahür etti ve onca zulüm, baskı ve ceberutlukların akabinde Erdoğan gibi bir lider siyasete mührünü bastı. Millet, yıkıldığı yerden kalktı. Herkesin bir planı vardı ancak Allah’ın da bir planı vardı.
Daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığını koyduğunda Erdoğan’ı engellemek istediler ama yıldıramadılar. Şiir okudu diye hapse atıp “artık muhtar bile olamaz” dediler, millet onu Başbakan yaptı. Yargı erkini kullanarak Partisini kapatıp mağlup etmek istediler başaramadılar. Her türlü iftira ve algı operasyonlarını kullanarak toplum nezdinde itibarsızlaştırıp engellemek istediler, millet onu Cumhurbaşkanı yaptı
Şimdi bir dönüm noktasındayız ve doksan küsur yıla altmış beş hükümet sığdıran bu sığ, sakat, arızalı, defolu sistemi değiştirmeye, referanduma gidiyoruz.
AK Parti, referandum sloganı olarak “Geleceğe cüret et”i seçmiş. Gayet isabetli ve Yeni Türkiye perspektifiyle örtüşen bir cümle olmuş. Proaktif politika mekanizmasına iyi bir pusula mahiyetinde.
Peki, “geleceğe cüret et” nedir, ne demektir ona bakalım biraz. “Geleceğe cüret et”, bin yılık bir geçmişin, birliğin, ittifakın mealidir aslında. Malazgirt’in, Çaldıran’ın, Çanakkale’nin, 15 Temmuz’un namıdır. Kafkasya’nın, Balkanlar’ın, Bağdat’ın, Mısır’ın, Arabistan’ın, Anadolu’nun sesidir, hülasasıdır. Alparslan’dır, Selahaddin-i Eyyubi’dir, Fatih Sultan Mehmed’dir, Ahmedê Xanî’dir, Şah-ı Nakşibend’dir, Said-i Nursi’dir, Ömer Halisdemir’dir, Fethi Sekin’dir, Recep Tayyip Erdoğan’dır tarih bilene. Diyarbekir, İstanbul, Edirne, Ankara’dır akledene. “Wan minıt”, “Dünya beşten büyüktür”, “Sahada da olacağız masada da…”dır manâsını idrak edene. “Başaramayacaksınız, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, ezanımızı susturamayacaksınız, vatanımızı parçalayamayacaksınız, devletimizi yıkamayacaksınız” diye yedi düvele yükselen bir sayhadır. Gücünü maziden alıp atiye yürüyüşün sembolüdür.
1 milyon dolara muhtaçken, borcunu bitirip IMF’nin kıçına tekme koymaktır. İsrail’e “modernizasyon” adı altına milyon dolarları akıtıp bozuk silah ve teçhizat almayı bırakıp yerli ve milli savunma sanayi oranını % 70lere çıkarmak; tank, top, tüfek, helikopter, İHA’sını vs. kendi yapmaktır. 3. havaalanı, 3. köprüleri vs. yaparak kodaman devletlerin çarkına çomak sokmaktır.
Anadolu coğrafyası üzerinde emelleri olan ve yüzyıllardır bu milleti rahat bırakmayan Haçlı-Siyonist konsorsiyumu ve yerli maşalarına cüretimizi katmerleştirmenin tarihi 16 Nisan’dır. Unutulmasın ki, 16 Nisan, 15 Temmuz’un olduğu gibi aynı zamanda 28 Şubat’ın da nihai mahkemesi/muhakemesi niteliği taşımaktadır…
AK Parti, referandum sloganı olarak “Geleceğe cüret et”i seçmiş. Gayet isabetli ve Yeni Türkiye perspektifiyle örtüşen bir cümle olmuş…