Savaş teorileri II. Dünya Savaşı’ndan sonra değişti ve bir daha önceki gibi olmadı. Eskiden insanlar sefere giden askerleri alkışlayarak uğurluyordu. Çünkü sırtlarında ganimetleri, mızraklarının ucunda ise düşmanlarının kesik başlarıyla dönüyorlardı. Ama artık halkların bilinçleri değişti. Çağdaş savaşlar geçmişin savaşları gibi olmayıp çok daha çılgın savaşlardır. Bedelini de çoğu zaman sade insanlar ödemektedir.
Ulusal kurtuluş savaşları hâlâ var olsa da, insanlar hâlâ birbirine şefkat duyuyor olsa da, bazıları kaçınılmaz, büyük çoğunluğu da zulüm üzerine kurulu siyasi uzlaşmaların sağlandığı bir çağa yönelmiş olsak da, ezilen halkların ortada tek başına kalakaldığını görüyoruz. Mesela on yıllardır savaşan Filistin halkı… Şimdi önünde tek bir seçenek duruyor: Geçici bir zalim uzlaşmaya varmak. ‘Geçici’ diyorum, çünkü halkın iradesi karşısında hiçbir zalim uzlaşma sonsuza kadar süremez.
Günümüzdeki en büyük sorun savaşın doğurduğu toplumsal sonuçlardır. Özellikle de -Gazze’de ve Suriye’nin bazı bölgelerinde olduğu gibi- uzun ve dengesiz savaşların ve kuşatmaların doğurduğu acı sonuçlar. Bütün bu savaşlar, gelecekte sosyologları düşünsel krize sokacak çok acıklı insani trajedilere yol açmaktadır. Bu sonuçlar sosyologları kuramlarını gözden geçirmek mecburiyetinde bırakacaktır. Bazen ormanlarda yaşayan vahşi yaratıklardan daha fazla acımasızlaşabilen acayip varlık insanın davranışlarını daha iyi anlamak için sosyolojinin birçok teorisini yeniden oluşturmak zorunda kalacaklar.
Kısa bir süre önce, savaşın sosyal boyutları hakkında bir yazı yazmış ve ağır kuşatma esnasında Yermuk Kampı’nda yaşlı bir adamın öldürdüğünden bahsetmiştim. Üç gencin cinayeti işleme amacı ise 3 kilo pirinci ele geçirmekten ibaretti! Buna sebebiyet veren şiddetli açlık idi. O yazımda, abluka ile boğulan Gazze’de benzer toplumsal değişimlerin gerçekleşmesinden korktuğumuzu da yazmıştım.
Birkaç gün önce Gazze’de korktuğumuz başımıza geldi: Miras dağılımı sebebiyle bir aile içinde tartışma çıktı. İçlerinden birisi içeridekilerle birlikte evi havaya uçurdu! Aralarında beş gün önce evlenmiş bir genç ile çocukların da bulunduğu yedi kişi hayatını kaybetti, 30 kişi de yaralandı, bazılarının durumu ağır. Evi patlatan gence baktığımızda, dindar kabul edilen bir çevreye mensup olduğunu, dışarıdan ahlaklı biri olarak göründüğünü biliyoruz, buna rağmen bu denli ağır bir suça sürüklenebildi!
Cinayetin ayrıntılarına girmeyeceğim. Burada dile getirmek istediğim husus şudur: Gazze bir insanlık krizinin ve çetin bir sosyal çatışmanın içine sürüklenmektedir. Bu yüzden müsaade buyurun da acil çözüm önerilerini düşünelim. Öncelikle insani durumu kurtarmalıyız. Kanaatimce atmamız gereken ilk adım konusunda savaş halini sona erdirmekten başka seçeneğimiz yoktur. İlk iş olarak durumu 2007 öncesine döndürmeliyiz. Çatışmaların faturasını Gazze halkının omuzlarına yüklemek akıl kârı değildir. Gazze nüfusunun yüzde 75’i (dışarıdan gelen) insani yardımlara bağımlı haldedir. Mescid-i Aksa’yı açlar ordusuyla mı kurtarmayı düşünüyorsunuz?
Bırakın da Gazze nefes alsın.