Gazze’de ateşkes ve Ortadoğu’da barış mümkün mü?

Abone Ol

Vicdan sahibi ve göğüs kafesinde çarpan et yığınının anlamını bilen dünya kamuoyunun dikkatlerini Lübnan ve İran’a yönelten siyonist-evanjelist koalisyon, Gazze’yi gündemden düşürüp soykırıma devam ediyor.Her gün onlarca yaşlı, kadın ve çocuğu havadan bıraktığı bombalarla vuran siyonist devlet, ABD ve Avrupa koalisyonuna mensup ülkelerde “hiç kimseyi öldürmediğini söyleyerek” alkışlanıyor ve oluşturduğu algı ile zulmüne devam ediyor. Birkaç zamandır “Büyüdüklerinde terörist olacaklar.” diyerek Firavun’unatalarına yaptıklarını yapan veçocukları imha eden, kadınları “Terörist olacak çocuk doğuruyorlar.” diye katledensiyonist İsrail, sınır gözetmeksizin ve BM kararlarını görmezden gelerekbaşka ülke sınırlarını en çok ihlal eden saldırgan pozisyonunda.  Son olarak barış ve ateşkes için canhıraş bir gayretle çalışan başmüzakereci İsmail Heniyye’yi Tahran’da şehit eden siyonist akıl sahiplerine başta ABD olmak üzere hiç kimse ve hiçbir uluslararası güç,terörist eylemlerle devletçilik oynayanbu ülkenin yapıp ettiklerine ses çıkaramamaktadır. Sınırları ihlal edilen, en önemli günlerinin birinde misafirleri evlerinde katledilen İran’ın, “gerektiğinde ve uygun görülen zamanda teröre karşılık” vereceğini açıklamasına da “mutedil olmalarını ve aşırı güç kullanmamalarını, müdahalede aşırı güç kullanılırsa müdahale edeceklerini” hatırlatarak tavsiyelerde bulunmaya utanmıyorlar. Dünyada suçlunun, çocuk ve kadınlara soykırım yapanın, işgal altındaki topraklarda savaş hukukunu hiçe sayarak esirlere tecavüz eden devlet görünümlü terörist siyonistleri, uçak gemileri ve nükleer denizaltılarından oluşan filo ve binlerce askerle koruma nöbeti tutan anlayış sahiplerini anlamaya çalışıyorum. Anlamıyorum!

Sınırlı güç kullanmak nedir, mesela?Her türlü yok edici mühimmat temin ettiğiniz, Akdeniz ve Kızıldeniz’de uçak gemileriyle koruma sağladığınız siyonistlerin kırk bini aşkın sivili katletmesi midir? Korumaya aldığınız barbarların Şam, Beyrut ve Tahran’ın kalbinde bomba patlatarak insanları yok etmesi midir? Bütün hücreleriyle kardeşleri daha fazla soykırıma maruz kalmasınlar diye ateşkes görüşmelerini yürüten İsmail Heniyye’ye suikast yapmak mıdır? Sahiden bu olup bitenlere karşı Netanyahu’ya suikast yapmak ve “insanlığın güvenliği ve barışı için” onu ortadan kaldırmak, “sınırlı güç kullanım limitine dâhil midir?” İsrail’in elindeki nükleer silah depolarını vurmak, “sınırlı güç kullanımı” kapsamında mıdır?“İnsanlığın güvenliği ve korunması” için acil olarak İsrail’in durdurulması gerekiyor. “İnsanlığın güvenliği, İsrail’in güvenliğinden” daha önemli kabul edilmelidir ve Asya-Afrika buluşma noktasında en büyük tehlike ve tehdidin İsrail olduğu benimsenmelidir. “Büyüdüklerinde terörist olacaklar.” vehmiyle soykırıma maruz kalan çocukların, büyüdüklerinde “insanlık için mühim bir icat yapabilirler/tıpta çığır açan bir öncü olabilirler/dünya barışının öncülerinden biri olabilirler” gerekçesiyle yaşatılmaları gerektiğine neden hükmedilmez?

İnsanlığı yeniden ihya ve ıslah görevi Süleyman, Harun, Yahya, İsmail,Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed dönemlerinde olduğu gibi yeniden Mezopotamya’ya kaymıştır. İnsanlık âlemi pusulasını her şaşırdığında ve azgınlık yaygın hâle geldiğinde bu bölgede, barış iklimine öncülük eden ıslah edici öncüler gelmiştir. İnsanlık ortak aklı yeniden uyandırılarak ve stratejik argümanlarinsanlık lehine kullanılarak bu bölge zulüm ve kötülükten, kötücül insanlardan, barbar ve vahşi devlet aklından, siyonist-evanjelistpostkolonyalist işgal stratejisini meşru gören ve güçten beslenen siyasetten arındırılarak barış iklimi kurulmalıdır. Dünyanın ve insanlığın güvenliği, “İsrail’in doyumsuz ve ölçüsüz şımarıklıklarına kurban edilmemelidir.” Bölgede en büyük güvenlik sorunu İsrail’dir ve dünya artık bunun farkına varmalıdır. Aksi hâlde geç kalınmış olunacaktır. Siyonizmin şeytani aklı, öncelikle İran’ı ABD’ye bombalatmak istiyor. Ardından Ortadoğu ve arkaik arzı mevut savaş bölgesi yapılmak istenmektedir. Bu savaş, siyonist İsrail başta olmak üzere hiçbir ülke için yararlı olmayacaktır.

İsrail devleti kurdurulduğundan bugüne bölgede bir işgal, yerleşimci ve ilhak stratejisi yürütülüyor. Bu strateji, bir dönem ABD’nin “yeşil kuşak ve ılımlı İslam” stratejisi ile desteklendi. Daha sonra bir Ortadoğu projesine dönüştürüldü. ABD ve sömürgecilikle zenginleşen Avrupalıların, fosil yakıt ve bölge yeraltı varlıkları üzerindeki tahakkümlerini sürdürebilmeleri için her durumda “İsrail’in güvenliği ve kendini savunma hakkı” zırvası meşru bir algıya dönüştürüldü. Yarıdan fazlası kadın ve çocuk olan kırk bini aşkın sivilin katledilmesi nasıl bir “kendini savunma hakkı”dır?

Müslümanların yaşadığı coğrafya ile Asya ve Afrika’dabeş asra yakın bir zamandır Batı eliyle inşa edilmiş bir huzursuzluk, güvensizlik, fakir bırakma, birbiriyle savaştırma …stratejisi uygulanıyor. Keşifler çağı ile başlayan, bölge zenginliklerini sömürme ve bölgeyi kontrol altında tutma iştahı, Hint-Pakistan-Bangladeş …bölgelerindeki kolonyalist işgal; birinci dünya paylaşım savaşından sonra Afrika ve Asya’da devlet geleneği olmayan topluluklara devlet kurdurularak sömürme eyleminin yerli/zihni köleleştirilmiş işbirlikçiler üzerinden sürdürülmesi zemini hazırlanmıştır.İsrail de Akdeniz’in en stratejik noktasında,sömürgeciliğin/kolonyalist emellerin bölgedekimüstahkem karakolu olarak kullanılmak üzere tasarlanmış ve İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulmuştur.

20. asrın ikinci yarısında Afganistan, Irak ve Suriye’de yeni bir anlayış geliştirildi. ABD, NATO şemsiyesi altında yirmi yıl Afganistan topraklarını bombalarıyla yaktı. İhtiyar, kadın ve çocuk farkı gözetmeden binlerce sivil insanı katletti ve milyonlarca insanı evsiz bırakarak topraklarından etti. BM raporlarına göre ABD’nin katlettiği insanların yüzde kırk beşi çocuktu -İsrail’in çocuk öldürmesine neden göz yumduğunu anlayın-. Tasarladığı ve organize ettiği örgütlerle “İslami terör” terimi üzerinden Müslümanları terörist olarak yaftaladı. Uyguladığı yöntemlere direnen ve kurtuluş mücadelesi veren her bir insan, Batı nezdinde terörist olarak kamuoyuna sunuldu ve İslam’ı din olarak benimseyenlere yönelik acımasız bir algı kurgulandı. 

Sonuç: ABD, Afganistan’dan kaçarak giderken insanlığa naklen izlettiği Hollywood filmi, bir kurgu değildi. Yerli halk nezdinde hain olan işbirlikçilerini bırakarak giderken; dünya tarihinde belki ilk defa uçaklardan düşen insanlara tanıklık ettik.

Aynı ABD ve iş birlikçileri, sahte kimyasal silah raporları düzenleyerek ve taşeronu El-Kaide’yi Irak topraklarına taşıyarak ülkeyi işgal etti. Bir milyonu aşkın insan katledildi. Pek çok masum insan Guantanamo’ya taşınarak insanlık dışı muamele veişkenceye maruz kaldı. Tecavüz edilen ve hamile bırakılan kadınların haklarına dair dünya hâlâ kör. ABD’nin siyahi askerlerinin gayrimeşru çocukları, suçun masum tanıkları olarak dünyaya geldiler. Suriye’de ABD gözetimindeki terör örgütlerinin yapıp ettiklerinin İsrail’in güvenliğinin bir aparatı olduğunun da farkında olmak gerek.

Ateşkes görüşmeleri, işgal ve ilhak stratejisinin bir parçasıdır. Dikkat edilirse her türlü silah ve mühimmatla İsrail’i teçhiz eden ve koruma şemsiyesini Akdeniz, BasraKörfezi ve Aden Denizi arasına kuran ABD, ikiyüzlü politikalarını sürdürüyor. ABD, bir hafta silah sevkiyatına ara verirse ve sadece “Durmazsan ve 1967 sınırlarına çekilmezsen desteğimi çekiyorum.” derse dünya yirmi dört saat içerisinde huzur ikliminde nefes almaya başlar.  Batı’nın Ortadoğu stratejileri ikircikli, ikiyüzlü ve sahtekârcadır.

...

Mehmet Doğan ağabey vefat etti. 1975’te Batılılaşma İhaneti kitabıyla varlığından haberdar olduğumuz ve hayatı boyunca dil, kültür ve medeniyet üzerine düşünen, düşündüren; dil ve kültürel soykırıma maruz bırakılmış bir toplumun acılarını bütün hücreleriyle haykıran bir ağabeydi. 1980’li yıllarda tanıştım. Vefatına kadar iletişimimiz devam etti. Birlikte yaptığımız projeler de oldu. Emeği ve bizim neslin zihnini uyandırmak için yaptıklarına müteşekkiriz. Rahmet ve dua.