Kültür Sanat

Gazeteci-Yazar Şükrü Sak’ın yeni kitabı! “Ölüm Odası”ndan ölümsüzlüğe açılan kapı

Abone Ol

Salih Mirzabeyoğlu’nun vefatının birinci yılı anısına “özel baskı” olarak yayınlanan “Ölüm Odası’ndan intibâlar” Salih Mirzabeyoğlu’nun bilinmeyen birçok yönüne ışık tutuyor.

1999 yılında ‘örgüt üyeliği’nden tutuklanan Gazeteci Şükrü Sak’ın cezası 13 yıl sonra FETÖ yargısı tarafından onaylanınca, Sak 2012 yılında yeniden cezaevine girmişti. 1999 Yılında, Metris Cezaevinde bir süre Salih Mirzabeyoğlu ile aynı koğuşta kalan Şükrü Sak yıllar sonra Bolu F Tipi Cezaevi’nde yeniden Salih Mirzabeyoğlu ile buluştu ve Mirzabeyoğlu’nun “Ölüm Odası” adını verdiği hücrede 18 ay birlikte kaldılar.

“Ölüm Odası’ndan intibalar”

Sak, “Ölüm Odası’ndan intibâlar” adını verdiği günlükte bu 13 yıl sonra yine bir cezaevinde karşılaşma olayını şöyle anlatıyor;

“Bizim açımızdan hadisenin ilginç tarafını da daha önce bir vesile ile anlatmıştım;

25 Ocak 2000 tarihinde, eski Türkiye’nin İslâm düşmanı hainleri tarafından Metris Cezaevinden “dağıtıldıktan” tam on üç sene sonra, yine bir cezaevi hücresinde O’nunla karşılaşmak…

O ân…

25 Ocak 2000’de Metris’te Noel Baba operasyonu ile “dağıtıldıktan” 13 sene sonra, 21 Ocak 2013’de, yeniden “Ölüm Odası”nın kapısında Kumandan’la karşılaşıyoruz… Benim havalandırmaya açılan hücrenin kapısının önünde… Güneş arkadan vuruyor… Farklı bir zaman dilimine geçmiş gibiyim… Sarılma, kucaklaşma… Hoş geldin… Eşyalarını indir de… Eşyaları indiriyorum…

Tarih; 21 Ocak Cumartesi, 2013…

Sonra?..

21 Ocak 2013’den, 22 Temmuz 2014’e kadar, Kumandan’ı Ölüm Odası’ndan dışarıya gönderdiğimiz tarihe kadar geçen on sekiz ay…

Dolayısıyla bu “günlüğün” başlangıç ve bitiş tarihi de bu…

O kadar “zaman”dan geriye kalan?..”

Mirzabeyoğlu’nun bilinmeyenleri

“Eski Türkiye”nin yasadışı İBDA-C Terör örgütü lideri” diyerek cezaevine attığı Mirzabeyoğlu, 28 Şubat sürecinde, bir sene gibi kısa bir sürede yargılanarak idam cezasına çarptırılmıştı. İdam cezasının kaldırılmasının ardından, cezası, “ağırlaştırılmış müebbet”e çevrilen Mirzabeyoğlu, “ölünceye kadar orada kalacak” denilerek tek kişilik hücreye atılmıştı!

60 Yakın telif eser sahibi Salih Mirzabeyoğlu, kaldığı hücreye “Ölüm Odası” adını vermiş, ve bu isimde orijinal bir eser yazmıştı.

“Ölüm Odası’ndan intibâlar kitabına takdim yazan, Mirzabeyoğlu’nun avukatlarından Ali Rıza Yaman, takdimde kitabla ilgili şunları söylüyor;

“İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun“kim”iği; sahici, şümullü, sistem ve devletlik çapta bir fikri inşâ ettiği için, başlı başına bir kriter ve değer belirtir.

Bu yönüyle bakıldığında Kumandan Mirzabeyoğlu’na muhataplık; varlık, zaman, şuur… toplam hâlde insanın “ne”liği başta olmak üzere en “temel meseleler”in İslâmî çözümüne de muhataplıktır. 500 yıllık bir süreçte tedricen artan bir şekilde bütün fikir ve sanat iklimi kurumaya yüz tutan bir ülke düşünün…Zaten çoraklaşan bu iklimin üstünden bir de harf devrimi geçmiş olsun…

Bir fikrin ve fikir adamının yaşamaması için bütün imkânların âdeta seferber edildiği bir dönemde Mirzabeyoğlu gibi bir fikir adamı ortaya çıksın… Bu vasatta en temel mesele belirir:Böylesi bir fikir adamına nasıl muhatap olunur? Bunun usulü nedir? Müşahhas bir örneği var mıdır?”

“Kime muhatap olduğumun şuurundaydım”

Günlüğün arka kapağında; “Ben “KİM”e muhatap olduğumun şuurundaydım” diyen Şükrü Sak, bir fikir ve sanat adamının eserlerinin arka plânına ışık tutan, Mirzabeyoğlu’nun Necip Fazıl’a nisbeti ve yaşadıklarından da hiç bilinmeyen anekdotlar aktarıyor.

“Necip Fazıl’dan sonra, fikir geleneğini sürdüren bir fikir ve aksiyon adamının destansı mücadelesinin, bu mücadeleden doğan eserlerinin, kahramanlıklarının arkasında nasıl bir çile ve hayat var?

“Bu eser nasıl bir şahsiyetten doğdu?”

Eseri şahsiyetinden, şahsiyeti eserinden ayrı düşünülemeyen bir fikir ve aksiyon kahramanının iç ve dış hayatından hiç bilinmeyen bazı çizgiler, örnek tablolar…

Yer yer buralara dair de ipuçları barındıran bu günlüklerde, bu eser nasıl bir şahsiyetin ürünü sorusana cevab olacak notlar da mevcut…”