Son birkaç yıllık periyoda bakıldığında önü gereğinden fazla açılan ve işi konut yapmak olmayan işadamlarının da yüksek kârlılık beklentileri sebebiyle sektöre balıklama dalmaları sonucunda ihtiyacın üzerinde üretilen konutlar özellikle faizlerle birlikte maliyetlerinde yükselmesiyle yapanların elinde kalmaya başlamıştır.
Sadece yapanların elinde kalmamakta aynı zamanda konut alımına aracılık eden bankalarında vatandaşın aldığı konutun borcunu ödeyememesi durumundan ötürü ellerinde çok sayıda gayrimenkul bulunmaktadır.
Konu artık bankaların ellerinde bulunan gayrimenkulleri satması durumuna kadar gelmiş boyuttadır. Yani bankalar son dönemlerde bir emlak şirketi gibi de çalışmak zorunda kalmış durumdadırlar.
Konut sektörünün bu noktaya geleceği maalesef belliydi ama bu durum önceden kestirilemedi ve gelinen nokta an itibariyle de çok kolay çözülebilecek bir konumda değildir.
Bu zamana kadar gayrimenkul sektörüyle ilgili iki elin parmakları sayısınca önlem alındı ama hala konu çözülememiştir.
Aslında çözüm için geçmiş dönemlerde farklı mecralarda çok ciddi önerilerimiz oldu ama bu öneriler dikkate alınmadığından hâlâ sektörle ilgili çalışmalar yapılmaktadır.
Önerilerimiz konut yapanlar tarafında özetle şu şekildeydi; herkes kendi bilanço büyüklüğüne göre projelere girsin ve Türk adet, gelenek ve göreneklerine uygun konutlar üretilsin noktasındaydı.
Gayrimenkullerin alınmasına finansal destek sağlayan kurumlar tarafındaki önerilerimiz ise; sadece ve sadece gayrimenkul piyasasına yönelik işlere girilmemeli konusunun yanında verilecek finansal destek gayrimenkulün tamamına değil en fazla %60 veya %70’ine olsun idi.
Birkaç gün önce 5 milyarlık bir fonun kurulması anlaşması bankacılık ve konut sektörü arasında imzalandı. Bu fon aslında Türk Bankacılık Sistemi’nde bu konuda ortaya konulmuş ilk çalışmadır.
Fonun taslak çalışmaları tam olarak tamamlanmamış olmakla birlikte fona katılacak bankaların hangileri olacağı ise cuma günü netleşecektir. Bankalar kendi pozisyonlarına göre bu fonda olup olmayacaklarına kararlarını kendileri vereceklerdir.
Amaçlanan hem bankaların hem de borçlu inşaat şirketlerinin finansal anlamda rahatlatılması olmakla birlikte burada izlenecek yol oldukça önemlidir.
Eğer borcun borçla kapatılması metodu izlenirse merhem yarayı örtmeye yetmeyecektir.
Yapılması gereken ortaya konulacak bir üretimle ve belki de inşaat şirketlerinin ellerinde olan malzemeler olabilir, araçlar olabilir veya taşınmazlar olabilir tüm bunların fon içerisindeki diğer inşaat şirketlerine satımı sonrasında ortaya çıkan meblağın borcuna karşılık mahsup edilmesi yöntemi olabilir.
Bunların yanında devlet tapu harçlarıyla ilgili bir düzenleme yaparak gerek inşaat şirketinin gerekse de bankanın elini rahatlatabilir.
Fonla ilgili ilk gelen duyumlara göre fona inşaat şirketlerinin devrettikleri gayrimenkullerin satılmaması durumunda şirketler bankalara gayrimenkulü geri alma taahhüdü vermeleri konusu da üzerinde çalışılması gereken bir diğer husustur. Burada konuşulan süre de 4 yıldır.
Şayet 4 yıl sonra inşaat şirketi iflas etmişse iflas eden şirketin fondaki gayrimenkulleri kime verilecektir? Dolayısıyla konuyla ilgili anlık değil daha geniş bir periyoda hitap eden çözüm yolları geliştirilmelidir.
Gayrimenkul sektörü için böyle bir fonun doğru şartlarda ve özelliklerde kurulması gerekmekte aksi takdirde ciddi anlamda bir fayda getirmesi zor gözükmektedir.
Bu ve buna benzer önlemlerin sadece gayrimenkul sektörü için değil üretim yapan tüm sanayi sektörleri içinde ortaya konulması ihracatı artıracak, işsizliği azaltacak, cari açığı azaltacak ve ekonomimize katma değeri de artıracak sonuçların alınmasına vesile olacaktır.