Enteresan bir milletiz, enteresan şeyler yaşıyoruz.
Meselâ Almanya’da kimin başbakan olduğu bizde bir heyecan yahut keder uyandırmıyor.
Büyük Britanya, yani İngiltere desem, müzmin Prens Charles ve artık ölümsüzmüş hissi uyandıran Kraliçe Elizabeth haricinde kimi tanırız ki?
Pardon! Prenses Diana’yı az kalsın unutayazdım. Ona milletçe üzülmedik değil.
Kızcağız rüyalar gibi bir düğünle evlendi de, sarayları dar ettiler talihsize.
O da mutluluğu bir Müselman prenste buldu ölmeden evvel. Dodi El Fayed’de. Mutluluğu çok gördüler garibe. Öldürdüler.
Ondan yıllar evvel, bir başka prenses için, yas tutmuştu milletimiz. Prenses Süreyya’ya.
Süreyya, Şah’a bir oğlan çocuğu, yani veliaht veremeyince, Süreyya için gözyaşlarına boğulan milletimiz, Şah’ın ikinci karısı Farah’ı pek sevmedi.
Rahmetli anacağım bile, yıllarca aklına düştükçe Prenses Süreyya için üzülüp dururdu.
Hatta, rahmet olsun, bilge ozanımız Neşet Ertaş, Acem Kızı türküsünü ona yakmıştı. Rahmetli anacağımdan duymuştum bu bilgiyi de o vefat etmeden önce.
Amerika’daki Büyük Beyaz Ev’in, Büyük Beyaz Babalardan sonra, Ku Klux Klan zihniyetine rağmen Büyük Siyah Baba Obama’ya yâr olması da, inkar etmeyelim, sevindirmişti bizi.
Siyah adamlara muhabbetimiz derin ve gani…
Sebebimiz var.
Amerika’yı sadece boks ringlerinde dans ederek değil, bulduğu her fırsatta ve zeminde ironik diliyle maymuna çevirip indirmeyi başarmış bir Muhammed Ali ve bilge şehit Malcolm X’imiz var. Habeşli Bilâl’e muhabbetimiz ezelden beri…
Hâl böyle.
Dış dünya ile magazin ilgimiz ve bilgimiz yerli yerinde.
Alain Delon, Clark Gable en az Cüneyt Arkın’ımız kadar yakışıklılığın alâmet-i farikası olmuştur ülkemizde.
Meselâ, çapkın heriflerin 9 numaralı bakışına Clark Gable’den naşi, Klark çekmek demişiz.
Yeni nesil bilmez tabi bunları.
Kim Novak’ı, “menekşe gözlü dilber” Elizabeth Taylor’ı, “sarışın dilber-i afet” Brigitte Bardot’yu, Mustafa Kemal ile ilişkisinin tafsilâtını Can Dündar’dan alabileceğiniz Murat Belge’nin X cici annesi Zsa Zsa Gabor’u, Kennedy’nin kapatması bir başka sarışın -sahte ama olsun- dillere destan Marilyn Monroe’nun trajik bir şekilde son bulmuş hayatını, bizim “acıların kadını” rahmetli Bergen ve Feri Cansel’in hikayesi kadar tafsilatlı bilir milletimiz.
Boyalı basınımız sağolsun.
İtalya Başbakanı, Fransa Başbakan’ı yahut başkan ve cumhurbaşkanlarını o kadar bilmezler.
Haksızlık etmeyelim, Fransa’nın X First Lady’si, Diyarbekir ve havalisinin hayranı Bayan Mitterrand’ı es geçmeyeyim.
Bayan Mitterrand’ın Diyarbekir ve havalisine heves ve ilgisinin, Kürt diasporasının önemli isimlerinden Diyarbekir doğumlu, yakışıklı Kendal Nezan olduğu da sahip olduğu malumattandır halkımızın. Zavallı kadın onca yaşında, Diyarbekir ziyaretleri yapmaktan telef oluyordu. Yazık.
Gevezelik işte benimkisi.
Biraz daha sürdüreyim bu gevezeliği.
Bizdeki magazin eğlencesinin aksine, ne olursa bir ezeli ve ebedi kinin intikam hezeyanının yankısı duyulur uzak diyarlardan.
Öyle magazin dili de kullanmazlar. Harbi ciddidirler.
Birkaç tanesini yazıvereyim…
Yıl 1920, 8 Temmuz, Bursa…
Venizelos’un oğlu Sofoklis, Osman Gazi’nin türbesindeki sandukayı tekmeler “Kalk ey koca sarıklı Koca Osman! Torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık! Seni öldürmeye geldim!” diye haykırır.
Yıl 1932, 31 Temmuz…
Mustafa Kemal sapasağlam ve hayatta.
Mühim (!) bir magazin olayı. Onun çiçeği burnunda Türkiye’si açısından öyle…
Keriman Halis güzellik yarışmasında, jüri bir fırsata kadeh kaldırır:
“Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli mayo ile aramızda. Bu kızı zaferimizin tacı edeceğiz. Ondan daha güzeli varmış, yokmuş önemli değil. Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Müslüman kadınların geleceğinin bundan sonra, böyle olması şerefine!”
Yıl 2002 ve sonrası…
Amerikanya, Büyük Britanya, Alamanya, İtaliyanya, Filistin işgalcisi katil İsrailya teyâkkuz halinde. Yerli işbirlikçileri de öyle.
Osmanlı torunları iradeyi ele almaya girişiyor. Olabildiği kadar.
Sünepe arkaik cumhuriyet politikacıları ve vesayetçilere millet bir Osmanlı tokadı aşkediyor, birçoğu tarihin “Kifayetsiz vesayetçiler” yön tabelâlı dehlizlerinde yitip kayboluyor.
12 yıl boyunca tek başına bir iktidar dönemi. Kesintisiz, uzun soluklu. Yedi düvel ve yerli işbirlikçileri ne yapsa yıkamıyor bu iradeyi. İradeyi nasip eden Allah, teslim eden millet. Taşıyıcısı AK Parti.
ALLAHU EKBER!..
Yıl 2015, 7 Haziran…
Genel seçim. 12 yıl sonra milli iradenin taşıyıcısı AK Parti, her türlü kirli ittifak, her türlü desise ve saldırıya rağmen blok, saf, yüzde 40 oyla dimdik ve taş gibi ayakta, tek başına hükümet kuramayacak olsa da, milli irade net ve som altın gibi ışıltılar saçıyor.
Muhalefette ittifak yapanlar, bir koalisyon oluşturamayacak kadar birbirine zıt.
Acz halindeler.
Birçok seçmen manzara karşısında nedamet getiriyor.
Cesur olanı sesli söylüyor, olmayanın yüzünden anlıyoruz. ŞOK!
Henüz bu şoku atlatabilmiş değiller.
Milli irade saf varlığını dibine kadar hissettiriyor.
Küçük bir nefes alma vakti.
Bir es vakti.
Ne hezimet, ne başarısızlık.
Uzak diyârlardan hezeyan ve sevinç histerileri patlıyor.
İsrail’den canım, İngiltere’den, Amerika’dan. Demeçlerinde, gazetelerin manşetlerinde, tarihi kin, öfke ve garezin ezeli dili hortlayarak bir daha görülüyor.
En muhteşemi İtalya’da geliyor tepkinin.
LA REPUBBLICA (İtalyan-Roma gazetesi, imza Adriano Sofri):
“YENİ BİN YILIN SELAHADDİN EYYUBİ’Sİ SON METRODA DURDURULDU”
Çok şükür OBAMA diye çekmediler manşete.
Onu Selahattin’e uygun gördüler.
Onlardaki bilinç 1000 yıldır yitmedi. Bizimkiler 90 yılda o bilinci kaybetti gitti.
Ne demişlerdi?
KÜRT OBAMA.
Yakışır.
………
Not: Bir önceki yazım sehven bu yazımın başlığının bir bölümüyle yayımlandı. Hakikatte, yayımlamaktan vazgeçtiğim bir seçim sonrası yorum yazısıydı. Yine sehven bu yazım yerine yayına göndermiş oldum. Yayınlamaktan vazgeçtiğim bir yazı olduğu için de nâtamamdı. Özürlerimi bildiri-rim. Dua ile.