İlk yarı için her Fenerbahçeli gibi benim de öfkemin tarifi yoktu. Bayatlamış futbolları ile dur durak bilmeyen sürekli baskı kuran Beşiktaş’ın karşısında ayakta bile duracak halleri yoktu Sarı, Lacivertlilerin. Hele yenilen üçüncü gol evlere şenlik; inanın amatörce bir hata ayağındaki topu rakibe ne hediye eden Sadık neyse ki Beşiktaş’a attığı golle de kendini affettirmesini bildi. Beşiktaşlı dostlarımız, “Üç sıfırdan üç üçlük beraberliğe sevindiniz” narası atıyorlar atadursunlar. Lakin bu skor Fenerbahçe adına galibiyetten daha evla daha hayırlıdır. Demek ki Fenerbahçeli futbolcular istedikleri zaman oyuna ve dahi skora da tepki koyup takım olabiliyorlarmış. Değişim ve gelişim içinde olduklarını Zenit maçında göstermişlerdi en azından fizik kondisyon olarak bu fark edilmişti.
Beşiktaş karşısında ikinci yarı üzerlerindeki ölü toprağını atmış, başkalaşmış bir Fenerbahçe gördük. İlk yarıda Kagawa, Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz’ın istekli, arzulu oyunlarına ikinci yarı Nabil Dirar, Zajc, Valbuena ile tepki veren Fenerbahçe mükemmel bir dönüş yaptı. Eğer ki maç sonu verilmesi gereken bir ödül varsa bu Dirar’a verilmeli. Bizim ülkemizde bir gerçek var ki bir şeyleri başarmak için adaletsiz yönetim gösteren tetikçileri de göğüslemek lazım. Çünkü bu adamların soyunduğu rol tek taraflı tek perdeli bir oyun. Beşiktaş’ın ilk golünde faulü yapan Burak Yılmaz’a bakar kör kalan Bülent Yıldırım ve yardımcısı Sadık aleyhine faul çalarak skora etki eden bir karara imza attılar. Bu adamlar çifte standart kararlarını maç içerisinde de gösterdiler. Yardımcısına sert bir şekilde el kol hareketleriyle itiraz eden Burak’a yine kör kalan Bülent Yıldırım, Zajc’in daha sakin itirazına cart diye sarı kartını çıkartmakta tereddüt dahi etmedi. İşte bu hacı abilerin sindirme politikalarına ve ağalık düzenlerine birilerinin son vermesi gerek.
Her şeye rağmen içi içine sığmayan Fenerbahçe taraftarlarını Beşiktaş maçında ilk yarıdaki skora rağmen sesleri kısılana kadar takımlarına sahip çıktıkları için kutluyorum. Fenerbahçeli taraftarlar takımına ruhunu adar; tutku ile bağlanır. Bunu bilmeyen bazı futbolcu kardeşler Beşiktaş maçından sonra sanırım bu durumu daha iyi anlamışlardır. Kendisini henüz çok kimseler bilmezken bulup bugünlere taşıyan ve Fenerbahçe’den Beşiktaş’a “gidiş şeklini” hiçbir zaman tasvip etmediğim Gökhan Gönül’ün attığı golden sonra Fenerbahçe takımına olan saygısını kutluyorum. Görüldüğü üzere futbol, sadece bir şov oyunu değil aynı zamanda bir duruş biçimidir.