Her bir terör olayı toplumda kargaşa çıkarmayı, toplumsal huzuru bozmayı, kaos ortamı oluşturmayı amaçlar. İnsanları mutlu oldukları anda vurmak, insanların acıları ve ölümleri üzerinden hesap yapmak ancak teröristlerin yapabilecekleri caniliklerdendir.
Fransa’nın Strazburg şehrinde geçtiğimiz salı günü Noel pazarına gerçekleştirilen silahlı saldırıda 3 kişi hayatını kaybetti, 12 kişi yaralandı. Terör saldırısı olduğu üzerinde durulan olayda, saldırganın Strazburg doğumlu, Fas kökenli olduğu açıklandı.
Saldırı bundan 2 sene önce, yine yeni yıl arefesinde Berlin’deki Noel pazarına yapılan saldırıyı akla getirdi. TIR’la Noel pazarına giren cani, 12 kişinin yaşamını yitirmesine, 50 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştu. Terör saldırısı olduğu kayıtlara geçen olayın müsebbibi Pakistan asıllı olarak açıklanmıştı.
Saldırıların Noel pazarlarına yönelik gerçekleştirilmesi, insanların mutlu oldukları anların ve mekânların hedeflenmesi, masum insanların katledilmesi toplumda büyük infial uyandırıyor.
Her bir terör saldırısı, isterse İslami bir örgüt olduğu iddiasında olan yapılar tarafından yapıldığı kabullenilsin ya da İslami kimliğe sahip kişiler tarafından gerçekleştirilsin, fakatsız, amasız, terördür, kınanmalıdır, telin edilmelidir. Bu tür saldırıların İslam ve vaaz ettiği hayat tarzı ile uzaktan yakından ilişkisi olamaz.
Terör olaylarının ardından medyanın kullandığı dil, sorumsuz siyasetçilerin olaylara çarpık yaklaşımı neticesinde bu infial Avrupa’da yaşayan Müslümanlar’a yöneliyor.
Bu tür terör olaylarının ardından basında yer alan haberler ve veriliş tarzı, konunun işleniş şekli Avrupa’da yaşayan 20 milyondan fazla müslümanın sosyal yaşamını etkiliyor, onları töhmet altında bırakıyor.
Avrupa’da hâlihazırda artan aşırı sağcı yaklaşımın, Müslümanlar’a ve derneklerine yapılan saldırıların sözkonusu olumsuz dille birebir ilişkisi var. Bu dil içten içe yabancı ve İslam düşmanlığını besliyor.
Terör saldırılarına karşı topyekûn karşı durulması gerektiği gibi, terör saldırıları üzerinden İslam’a ve Müslümanlar’a dönük nefret söylemlerine ve fiziki saldırılara da karşı durmak gerekiyor.
Buna medyada kullanılan ve toplumda olumsuz algı oluşturan dili değiştirmek ve bilhassa siyasetçilerin bu konuyu siyaset malzemesi yapmamalarından başlamak gerekiyor.
Aksi halde terör örgütleri ve arkasındaki karanlık güçler amaçlarına ulaşmış olacak; toplumsal huzur yitirilecek ve birlikte yaşam zarar görecektir.
‘İslami terör’ nitelemesini kullanmanın, insanların geldiği ülkeler üzerinden algı oluşturmanın geçerli hiçbir açıklaması olamaz.
İhtiyaç sahipleri, kimsesizler, bir ekmeğe muhtaç olanlar için kullandığımız “Mazlumun/mağdurun dini sorulmaz” ifadesi ne kadar da yerinde bir cümle. Öyle değil mi? Bir insan ki, aç, açıkta, biçare ise etnik kimliğinden, inancından, dilinden ve renginden bağımsız olarak ona el uzatılmalıdır.
Aynı durum terör saldırısı gerçekleştirenler için de geçerli olmalı; yani teröristin dini, etnik kimliği, rengi sorulmamalı, öne çıkartılmamalı. Masum insanları gözünü kırpmadan öldüren insan tüm inançlardan bağımsız olarak canidir; canilerin kurduğu örgüt ise ancak ve ancak terör örgütü olabilir.
İslam’ın bir insanı yaşatmanın bütün insanlığı yaşatmakla eş değer tuttuğunu da burada zikredelim.