Fitne ateşini elbirliğiyle söndürebilmek

Abone Ol

“İslam toplumunda çeşitli dinî, siyasî ve sosyal sebeplerle ortaya çıkan her türlü sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş, ölümle sonuçlanan ve ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı ve bozucu olay” şeklinde tanımlanabilecek (1) “fitne” kavramı Türkçede daha çok “kargaşa, fesat, karışıklık” anlamında kullanılmaktadır. (2)

FİTNE TUFANINDA HAKKIN YANINDA SABİTKADEM OLABİLMEK

Allah insanları, iman ve ahlâktaki samimiyetlerini ispat etmeleri için bir fitne (imtihan) olmak üzere hayırla da şerle de sınamaktadır (Enbiya, 21:35). İnkârcıların Müslümanlara karşı olumsuz tavırları Müslümanlar için bir fitnedir; zira böylece mü’minlerin sabır ve sebatları da denenmiş olur (Furkan, 25:20). Öte yandan Müslümanların maruz kalacakları herhangi bir sıkıntılı durum da kâfirlerin bundan mü’minler aleyhine ağır sonuçlar çıkarmalarına yol açan bir fitne olabilmektedir. (3)

Bir ülke veya toplumda ortaya çıkan fitne, çoğu zaman o ülkenin parçalanmasına ve o toplumun da perişan olmasına sebebiyet vermiştir. Tarih bunun ibret verici örnekleriyle doludur. Küçük bir topluluk ve hatta bir aile içerisinde vukû bulan fitne, genellikle o topluluğun veya ailenin dağılmasına yol açabilmiş, hem dünya hem de âhiret hayatlarını mahvetmiştir. Barışı, adaleti ve huzuru hâkim kılmakla görevli olan Müslüman; ümmetin ve milletin birlik ve beraberliğini, barışını, huzurunu bozacak, ifsat edecek her türlü fitneye ve yıkıcı faaliyetlere engel olmak zorundadır. (1)

Fitnenin doğuracağı zararlı sonuçlar belli kişi ya da guruplarla sınırlı kalmayıp, bütün bir toplumu etkisi altına almaktadır. Çünkü fitnenin; insanların huzur ve düzenini sarsan, kişileri birbirine düşürüp onları düşman kamplara bölen yıkıcı bir niteliği bulunmaktadır. Bu yüzden, patlak verdiğinde sadece zalimlere musallat olmakla kalmayıp kurunun yanında yaşı da yakan (Enfâl, 8:25) fitne ateşini daha fazla tahribata yol açmadan kontrol altına almak gerekmektedir. Kur’an’ın aydınlatıcı kılavuzluğunda ve Allah Rasulü’nün (s) güzel örnekliğinde fitne ve fitnecilerle doğru yöntemlerle mücadele ederek fitne ateşini el birliği ile söndürülebilmek sınavın bir parçasıdır. Fitnenin ortadan kalkması için ellerinden geleni yapmayanlar, haksızlığa karşı mücadele etmeyenler, kusurlu ve sorumludurlar. (4)

İslâm, fitneler karşısında mutlak surette tedbirli olmayı ve fitnelerle elbirliğiyle mücadele etmeyi emretmiştir. Bu nedenle fitnelere meydan vermemek için; en başından itibaren uyanık ve basiretli olmak, muhtemel gelişmelere karşı önceden tedbirler almak, fitne ortaya çıktığında ona karşı koyabilecek çareler üretmek, sosyal hadiselerde kontrolü elde tutabilmek gerekmektedir. Ayrıca fitne ile mücadele ederken hikmet, sükûnet ve itidalle harekete edilmelidir. Aslolan, fitnenin uyanmaması için toplumdaki bütün fertlerin sorumluluklarını layıkıyla ve zamanında yerine getirmeleridir. İyiliği yaygınlaştırıp kötülüğü engellemek, dinî ve manevî değerleri güçlendirici tedbirler almak, inanma ve inancına uygun yaşama hürriyetini tam anlamıyla sağlamak, bilgi ve kültür seviyesini yükselterek yanlış inanç ve taassupların kökleşmesinin önüne geçmek, sosyo-ekonomik problemleri vakitlice çözerek insanların fakirliğini istismar etmek isteyenlere fırsat vermemek gibi tedbirlerle fitne ortamının doğması daha en baştan önlenmelidir. (5)

FİTNEYE NEBEVÎ ÖRNEKLİKLE KARŞI KOYABİLMEK

Arap dilinde cevheri cüruftan ayırmak için madeni ateşte eritmek, imtihan, sınama, fesat, kuruntu gibi manaları bulunan “fitne” kelimesi ile türevlerinin anlamlarını ve bu kelimelerin geçtiği âyetlerin büyük kısmının meâlini geçen haftaki yazımızda paylaşmıştık. Bu hafta konunun devamı niteliğinde bir yazıyla nebevî örneklikten istifade edebilmek adına bazı hadis-i şerifleri paylaşmak istiyorum:

“Kur’an’daki anlamları yanında hadislerde ‘fitne’ kavramı; ‘deccâl fitnesi’, ‘mesih fitnesi’ vb. deyimlerle kıyamet alâmetleri diye bilinen gelişmeler için de kullanılmaktadır. Fitne kavramının çoğulu olan ‘fiten’, hadis kitaplarında Hz. Peygamber (s) devrinden sonra meydana gelmesi muhtemel olaylara dair hadisleri bir araya getiren ana bölüm başlığının adıdır. Bu rivayetler hadis kaynaklarında sadece ‘fiten’ başlığı altında değil aynı zamanda ‘melâhim’, ‘eşrâtü’s-sâat’, ‘kıyâmus-sâat’, ‘imâre’, ‘rikâk’, ‘megazî’, ‘menâkıb’ ve ‘mehdi’ gibi farklı konuların incelendiği kitap veya bâb başlıkları altında da zikredilmektedir. (6)

Hadislerde fitne kavramı, ‘dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş’ anlamında da yaygın olarak geçmekte; İslâm’ın ilk asırlarından itibaren vukû bulan dinî ve siyasî çalkantıları, sosyal huzursuzlukları haber veren bir konumda da kullanılmaktadır. Bu hadislerde fitne, genellikle İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünü tahrip eden bir komployu veya her türlü yıkıcı faaliyeti ifade eder. Bu hadislerden birinde Hz. Peygamberimiz (s) ‘Birtakım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin arasından aktığını görüyorum’ buyurmuştur (Buhârî, Fiten, 4). Hadis âlimleri burada özellikle Hz. Osman’ın (r) şehit edilmesiyle başlayıp sonraki dönemlerde devam eden kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiğini belirtmiştir. (3)

Allah Rasulü’nün (s), ‘Zaman yaklaşacak, ameller azalacak, aç gözlülük yayılacak, fitneler açığa çıkacak ve adam öldürme olayları artacak’ (Buhârî, İlim, 24, Fiten, 5; İbn Mâce, Fiten, 25), ‘Yakında fitneler meydana gelecektir’ (Buhârî, Fiten, 9, Menâkıb, 25; Müslim, Fiten, 10, 12-13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 39, 48, 110) anlamındaki ifadelerle başlayan hadislerinde genellikle ilk iki asırda ortaya çıkan kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiği düşünülmüştür.

Allah Rasulü (s), fitnelere/kötülüklere karşı mücadele etmemenin toplumu sürükleyeceği felâketi şu örnekle şöyle açıklar:

‘Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katta oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üst katta oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alt kattakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helak olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar'” (Buhârî, Şirket, 6; Şehâdât, 30; Ayrıca bkn. Tirmizî, Fiten 12).

ALLAH İLE ALDATANLARA KANMAMAK İÇİN DİNİ ANA KAYNAĞINDAN ÖĞRENMEK

Darbe görünümlü işgal girişiminin ardından DİB’nın imam-hatiplere gönderdiği hutbedeki şu vurguları hatırlayalım:

“Başımızdan geçen bu büyük badireden elbette millet olarak çıkaracağımız büyük dersler vardır. Bu aziz millete bu kötülüğü reva görenleri unutmamalıyız. Yüce dinimizi, sahih kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenmeliyiz. Kalbimizi, gönlümüzü, ruhumuzu, aklımızı, fikrimizi, irademizi başkalarına teslim etmemeliyiz. Bizi Allah’a kulluk yerine kendine kul ve köle olmaya davet edenlere zerre kadar itibar etmemeliyiz. Birlik ve beraberliğimizi, huzur ve kardeşliğimizi korumalıyız. Birbirimizin varlığını kendi varlığımız, hukukunu kendi hukukumuz saymalıyız. Farklılıklarımızı ayrılık gayrılık nedeni değil, zenginlik ve rahmet vesilesi görmeliyiz. Fitne ve fesada, hile ve tuzağa karşı feraset ve basiretle davranmalıyız. Yarınlarımızın, bugünlerimizden çok daha güzel olacağına dair inancımızı sürdürmeliyiz. Unutmayalım ki bizi diri tutan, inancımız ve ümidimizdir.” (7).

Mehmet Görmez Hocamız da, Ankara’da 3-4 Ağustos 2016 tarihlerinde olağanüstü akdedilen Din Şûrâsı’nda irad etmiş olduğu açılış konuşmasında da şu vurguları yapmıştır:

“Bu yumuşak huylu görünen emre amade robotlar şebekesi milletimizi Allah ile Peygamber’i (s) ve onun sahabesi ile aldatmıştır. Allah’ın âyetlerini, Resûl-i Ekrem’in (s) hadislerini, ulemanın, hikmet ve irfan erlerinin bilgi mirasını kendi gizli emel ve gayeleri için araç olarak kullanmıştır. Gözlerimizin önünde dinî cemaat taklidi yapan bir Truva atı; dini, cemaatleşmeyi, hayır faaliyetlerini istismar ederek sadece kendi menhus akıbetini hazırlamakla kalmamış, milletimizi aldattığı kadar Ümmet-i Muhammed’in garip coğrafyalarını ve bütün insanlığı da hayra hizmet ve insanlara yardım görüntüsü ile aldatıp şer güçlere hizmet için büyük imkânlar ve servetler yığmıştır. Bu terör örgütü mensupları, 15 Temmuz gecesinde giriştikleri cinnet ve vahşet ile göstermiş oldular ki, akletmeyenlerin, aklını başkasına kiralayanların dindarlığı sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebilir…

İslam dini Allah’tan başka rabler edinmeden, dini yalnız Allah’a has kılarak ibadet etmeyi ve onun rızasına uygun olarak insanlığa hizmet etmeyi esas alır. İslâm dini, Hz. Peygamber’den (s) başka masum ve tartışılmaz bir otorite, yapı ve rehber kabul etmez. Hiçbir kimse ve hiçbir yapı kendisini dinin temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine mutlak itaate çağıramaz. Dinî rehberlik, sadece bilgi ve ahlak açısından eğitim sürecinin bir parçasıdır, başkaca herhangi bir imtiyazı içinde barındırmaz. İslam dininde mutlak bağlılık, çerçevesi Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenen ilkeleredir. Herhangi bir kişinin kendisini dinî bir otorite ve rehber olarak kabul etmesinin bir geçerliliği ve bağlayıcılığı yoktur.” (8)

15 TEMMUZ SINAVINI BAŞARIYLA TAMAMLAYABİLMEK

15 Temmuz fitne gecesinde kadın erkek, yaşlı genç bütün bir millet, iradesini ipotek altına almak isteyenlere karşı efsanevi bir direniş sergileyerek tarihteki şanlı yerini almıştır. Kendisine yönelen teveccühe layık şekilde cesaret ve dirayetle işgal girişimine karşı dimdik duran Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, taşeron darbecilere hiç beklemedikleri bir direniş zemini oluşturan Muhterem Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez, kalkışmacı hain güruhun elebaşısını canını ortaya koyarak bertaraf eden Şehit Ömer Halisdemir, on altı yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip ile 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde şeytanın askerlerine karşı direnirken emanetini teslim eden Şehit Erol Olçok, köprüde direnişçilerin en önünde tek başına gafil askerleri ikna etmeye giderken ağır yaralanan Gazi Halil Aslan, İncirlik üssünde elektriği keserek darbecileri naçar bırakan subay gibi yüzlerce şehit ve binlerce gaziyi bu millete hediye eden direniş, İslam ümmetinin bekasına tarihi bir hizmet sunmuştur. Yaklaşık bir ay boyunca sabahlara kadar meydanları, caddeleri tıka basa dolduran, kışla ve kurum önlerinde uzun soluklu nöbetler tutan Türkiye toplumu hem “millet” olduğunu hem de İslam dünyasına önderlik edebilecek liyakatte olduğunu göstermiştir.

Son Nebi’nin (aleyhisselam) ‘toplumda fenalık çoğalırsa, o toplumdaki iyilere rağmen helâkin kaçınılmaz olacağı’ (Buhârî, Fiten, 4, 28) uyarısını ve sağduyu ile hareket etme (Ebû Davûd, Fiten, 3; İbn Mâce, Fiten, 3, 10, 12, 24) tavsiyesini kulak ardı ederek; yangından mal kaçırırcasına, fırsatı ganimet bilerek, eski kinlerin hesabını görmeye kalkarak, bu felaketten kendisine ve grubuna istikbal devşirmeye kalkarak… fitne ateşine odun taşımaya devam edersek ateşi söndürmek yerine körüklemiş ve büyütmüş, dolayısıyla şeytani güçlerin stratejik hedeflerine hizmet etmiş, nihayetinde ilk etapta milletçe alnımızın akıyla çıktığımız 15 Temmuz 2016 fitnesini/sınavını ikinci etapta kaybetmiş oluruz. Allah bizleri böylesine kötü bir akıbetten muhafaza buyursun.