Müslümanların ve mazlumların umudu olmuş Türkiye’yi küçük parçalara bölmek maksadıyla işgal etmek isteyen şer güçlerine uşaklık eden bir grup satılmış hainin 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı kalkıştığı darbe girişimi vehle-i ûlâda muvaffakiyetle püskürtülmüş olmakla birlikte, tutuşturdukları fitne ateşini söndürmek daha meşakkatli olacak gibi görünmektedir. Bu sebeple, fitne ateşine odun taşımaktan uzak durmak ve küçük hesaplar peşine düşüp fırsatçılık yaparak fitne ateşini yakanlara hizmet etme hamakatine düşmemek gerekir.
Arapça “f-t-n” kökünden türeyen “fitne” kelimesi sözlükte; “ateşe atma, yakma, imtihan, sınanma, kargaşa, bela, salgın musibet, kötülük, sapma, yoldan çıkma, fettan, meftun, baskı kurma, iç savaş” anlamlarına gelmekte olup Lisânu’l-Arap, Tâcu’l-Arûs gibi lugatler “fitne” kelimesine “iyisini kötüsünden ayırt etmek için altını ve gümüşü ateşte eritmek” anlamı vermektedir (1,2).
Kur’an-ı Kerim’de “f-t-n” kökünden türetilmiş 60 kelime geçmekte olup bunların 23’ü “fetene/yeftinu/yuftenu…” gibi çeşitli fiil formlarında, 34’ü “fitne” şeklinde isim olarak, 1 âyette “fütûn” şeklinde masdar/hâl olarak, 1 âyette “fâtinîn” şeklinde fail olarak, 1 âyette de “meftûn” şeklinde meful olarak kullanılmıştır (3).
Kur’an-ı Kerim’de geçen “f-t-n” kökünden türetilmiş kelimelere bağlamına göre şu gibi anlamlar verilmiştir:
“İmtihan etmek, kötülük etmek, azap/işkence/eziyet etmek, uzaklaştırmak, saptırıcı, delilik, karışıklık, çare, günah, hile, tuzak, kuruntu, nifak, sıkıntı, rüsvâlık, alay, oyuncak.” (4).
HERKESE ÇARPAN FİTNEDEN UZAK DURMAK
Kur’an şairi Mehmed Âkif’in, bir asır önce Sırât-ı Müstakîm dergisinde yayımlanan yazısı sanki bugünümüz için yazılmış (5):
“’Bir de, belanın öylesinden sakınınız ki: O hiçbir zaman yalnız içinizden zâlimlere isabet etmez; sonra, bilmiş olunuz ki Allah’ın azâbı yamandır.’ (8:25).
Bu âyet-i kerime ‘Ey mü’minler, Allah ile Peygamber’in size hayat verecek olan davetine icabet ediniz…’ (8:24) meâlindeki âyet-i kerimesinin altındadır; her ikisi de Sûre-i Enfâl’e mensubdur. ‘Belâdan sakınınız’ demek, o belâyı getirecek sebeplerden sakınınız… demektir ki, bu sebeplerin en başlıcası fitne lâfzının medlûlüdür.
KURUNUN YANINDA YAŞIN DA YANDIĞINI BİLMEK
Şimdi, bu iki âyet-i celîleden şu hakîkat sarâhaten anlaşılıyor ki: Her biri cemaat-i müslimîn için sermedî bir hayat olan evâmir-i ilâhiyeyi yerine getirmeyecek; geldiği zaman kurunun yanında yaşı da yakıp kül eden salgın musibetleri başımıza getirmemenin çaresine bakmayacak olursak, helâkimiz muhakkaktır.
Ne yapalım, kanûn-i ilâhî böyle: Kurunun yanında yaş da yanıyor. Beş on kişinin uyandırdığı fitne yangını binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca hanümânın külünü havaya savurmaktan geri kalmıyor. Evet, bir nâmerdin hırsına koca bir memleket kurban oluyor; bir münafığın yüzünden cemaatler, cemiyetler târumâr olup gidiyor. Hakîm şâir Ziya Paşa merhumun dediği gibi, Kahhâr-ı Zülcelâl;
Bir mülkü bir harîs-i sitemkâr için yıkar;/ Bir kavmi bir münâfik ile târumâr eder.
İLÂHÎ KANUNLARIN DEĞİŞMEYECEĞİNİ BİLMEK
Pekala! Böyle bir, iki, beş, on, yirmi, elli, yüz… Hattâ bin, hattâ birkaç bin suçlunun cezâ-yı amelini geride kalan milyonlarca bîgünaha çektirmek, adalet-i ilâhiyeye sığar mı? Bu suali ukde-i hâtır etmek bile haramdır.
Çünkü Hallâk-ı Hakîm, bu âlem-i hilkat için, hiçbir zaman değişmeyecek birtakım kanunlar vaz’ etmiş; o kanunların mahiyetini, ebediyetini, lisan-ı şeriatle bütün mükellef olan insanlara bildirmiş; hem onların bizim hayatımıza, bizim selâmetimize taalluk eden kısmını iyice anlayabilmemiz için gâyet basit, gâyet vâzıh bir sûrette tertîb eylemiş; sonra, yine bizim selâmetimiz nezd-i rahmânîsinde pek matlûb olduğu için; ‘Sakın bu kanunların gösterdiği yoldan ayrılmayınız, zira mahvolursunuz’ ihtârını daima tekrarda bulunmuş…
ZÂLİMLERE DAYANMAMAK
Artık biz kalkar da Allah’ın evâmirine kulak vermez; Allah’ın gösterdiği yolu tutmaz; bilakis bizi helâk uçurumlarına doğru götürmek isteyen bir şirzime-i fesâdın bile bile arkasına düşersek; adâlet-i ilahiye için bizi tedîb etmemek kâbil olur mu?
‘Zâlimlere dayanmayınız, yoksa yanarsınız!’ (Hûd, 11:113) tehdidi gibi erbâb-ı zulme yaklaşmaktan nehy eden; ‘Ey iman edenler! Bir fâsık size bir haber getirirse…’ (Hucurât, 49:6) ihtârı gibi basiret ve ihtiyat tavsiyesinde bulunan âyât-ı kerime ne kadar çoktur!
YABANCILAR HESABINA, KENDİ KÖTÜLÜĞÜNE, BU NE ÇALIŞKANLIK!…
Yazıklar olsun ki kendilerinin pek sağlam Müslüman olduklarına kâil olan çoğumuz bu tehditlerden, bu ihtarlardan zerrece müteessir, hattâ haberdar değil!
Hayatlarını bizim ölümümüzde arayan yabancı milletlerle yabancı hükümetlerin aramıza serpiştirdiği nifak, fesad, kavmiyet, cinsiyet, ırk davalarını; hülâsa vahdet-i milliyemizi perişan edecek her türlü esbâb-ı izmihlâl tohumlarını bir an evvel büyütmek, bir an evvel mahsul verecek devre-i kemâline getirmek için o kadar faaliyet gösteriyoruz ki:
Hayrına, hakîkî menfaatine karşı o kadar lâkayd, o derecede kalp görünen Müslüman cemaatlerin kendi şerlerine, kendi ziyanlarına gelince nasıl olup da bu kadar çalışkan kesildiklerine akıl bir türlü ermiyor!
KANLI DEDİKODULARA KULAK ASARSAK BU FİTNE HEPİMİZİ BATIRACAK!
Ey cemâat-ı müslimîn, Allah için olsun geliniz, bu tefrikalara, bu kavmiyet, bu lisan, bu bilmem ne gürültülerine nihâyet veriniz!
Çünkü tehlike, olanca şiddetiyle her taraftan yüz göstermeye başladı. İbret almak için maziye dönüp bakmaya artık ne hâcet var, ne de vakit! İyice görüyorsunuz ki, bu kanlı dedikodulara; bu sırf dedikodudan çıkan kıtallere biraz daha devam edecek olsanız, siz de, sizinle beraber şu son hükûmet-i İslâmiye de -iyâzen billâh- evvelkilerin uğradığı âkıbet-i fecîaya uğrayacak!
Ey Allah’ım! Kavmime hidâyet eyle. Çünkü onlar (ne yaptıklarını) bilmiyorlar!” (5).
Merhum Âkif’ten iktibas ettiğimiz bu bölümü, onun yazısına serlevha olarak seçtiği âyetin (8:25) manzum meâli sadedindeki şu mısralarıyla noktalayalım:
Saçak tutuşmadan evvel basılmamışsa eğer,/ Yanında yaş da yanar, çâresiz, yanan kurunun./ Diyor Kitâb-ı İlâhî; “O fitneden korunun,/ Ki sâde sizdeki erbâb-ı zulmü istilâ/ Eder de, suçsuz olan kurtulur değil aslâ! (6).
FİTNE ATEŞİNİ KUR’AN’IN KILAVUZLUĞUNDA SÖNDÜREBİLMEK
Fitne ateşini tutuşturanlara ve türlü yöntemlerle körükledikleri bu ateşi büyüterek sadece ümmet-i Muhammed’in umudu olan Türkiye’yi değil bütün Müslüman ülkeleri yakmayı amaçlayan şer ittifakına ve gönüllü uşaklarına fırsat vermemek ve azgın heveslerini kursaklarında bırakmak için Kur’an’ın kılavuzluğuna her zamankinden daha fazla muhtacız:
“el-Fitnetu eşeddu mine’l-qatl; Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara, 2:191).
“el-Fitnetu ekberu mine’l-qatl; Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük bir olaydır.” (Bakara, 2:217).
“Kullemâ ruddû ile’l-fitneti urkisû fîhâ; Ne zaman (mü’minler aleyhine bir) fitneye/entrikaya davet edilseler, içine balıklama dalarlar!” (Nisâ, 4:91).
“Ey Rasûl! Yürekten iman etmedikleri halde ağızlarıyla “iman ettik” diyen kimseler arasından inkârda birbirleriyle yarışanlar seni üzmesin; Yahudileşenler arasından yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana başvurmak yerine başka insanların laflarına kulak kesilenler de… Onlar, sözleri asıl bağlamlarından kopararak manalarını çarpıtırlar, “Eğer size şu tür bir öğreti verilirse hemen alın; yok verilmezse sakın yaklaşmayın!” derler. Allah birini fitneye sokmayı dilemişse, Allah’ın onun hakkındaki iradesine hiçbir şekilde engel olamazsın. İşte onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir; onları dünyada zillet, ahirette korkunç bir azap bekler.” (Mâide, 5:41).
“Zira kendilerine bir fitne/bela gelmeyeceğini sanarak kör ve sağır davrandılar. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti. Bunun ardından onların çoğu yine körleşti ve sağırlaştı: ama Allah yaptıkları her şeyi görmektedir.” (Mâide, 5:71).
“Musa, … ‘Rabbim!’ dedi, ‘Şimdi içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizleri de helak eder misin? Bu Senin fitneyle sınamandan başka bir şey değil; onunla dilediğini sapıklığa terk eder, dilediğini de doğru yola yöneltirsin!…’” (A’râf, 7:155).
“Zira aklınızdan çıkarmayın ki, mallarınız ve çocuklarınız birer fitne/sınav aracıdır; ve bilin ki katında en büyük ecir bulunan Allah’tır!” (Enfâl, 8:28).
“Nitekim, küfre saplananlar (da) birbirleriyle dayanışma içindedirler. Ancak, siz (müminler de) de böyle yapmadıkça (dayanışma içinde hareket etmedikçe) yeryüzünde zorbalık ve büyük bir baskı hakim olacaktır.” (Enfâl, 8:73).
“(Münafıklar) … içinizden kendilerini can kulağıyla dinleyecek olanları görüp aranıza daha fazla fitne sokmak amacıyla saflarınıza daha bir sokulacaklardı: ama Allah o zalimleri çok iyi bilmektedir. Zaten onlar daha önce de fitne çıkarmaya çalışmışlar ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi; … Nankörlükte ısrar edenler bir de cehennem tarafından kuşatılacaktır.” (Tevbe, 9:47-49).
“Görmüyorlar mı ki her yıl bir ya da iki kez fitneye (sınava, skandala) konu oluyorlar, sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ders alıyorlar!” (Tevbe, 9:126).
“Yalnızca Allah’a güvenip dayandık: Rabbimiz! Bizi zalim bir topluluğun elinde fitne konusu yaparak rüsva etme!” (Yûnus, 10:85).
“(Allah’ın) Şeytan’ın engel koyma çabasına (izin vermesi), yalnızca kalplerinde bir tür hastalık bulunan ve iç dünyaları kararmış olan kimseleri sınamak içindir. İşte bu tür zalimler, kesinlikle derin bir yabancılaşma içindedirler.” (Hacc, 22:53).
“İnsanlar yalnızca ‘iman ettik’ demekle, sınanıp denenmeden (fitneye; ayıklamaya tabi tutulmadan) bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebût, 29:2).
“Eğer şehirleri saldırıya uğrasaydı ve (düşman tarafından) fitne çıkarmaları istenseydi, (ikiyüzlüler) hiç tereddüt etmeden bunu hemen yaparlardı.” (Ahzâb, 33:14).
“Hiçbiriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz (fitnecilik yapamazsınız)!” (Sâffât, 37:162).
“(Münafıklar) seslenecekler: ‘Biz sizinle beraber değil miydik?’ (Mü’minler) şöyle cevap verecekler: ‘Elbette! Ama siz kendi kendinizi fitneye/ tuzağa düşürdünüz; böylece (güya) kendinizi gözettiniz; kuşkuya kapıldınız, Allah’ın emri gelinceye kadar malum kuruntularla avundunuz; dahası, o (kafa) sizi Allah ile aldatarak gurura sürükledi.’” (Hadîd, 57:14).
“Rabbimiz! Bizi küfre gömülenlerin elinde fitne konusu/oyuncak etme! Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz: Zira Sen, evet Sensin mutlak üstün ve yüce olan, Sensin her hükmünde tam isabet kaydeden!” (Mumtehane, 60:5).
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlara işkence yapıp da sonra pişman olmayanlar var ya: elbet onlar derin bir mahrumiyet gayyasını boylayacaklar ve onları harlı ateşin azabı bekleyecektir!” (Burûc, 85:10).
Kur’an-ı Kerim’de “fitne” kelimesinin geçtiği tüm âyetlerin meâlini vermek için bu sayfa yeterli olmadığından bu kadarla iktifa etmek durumundayız. Rabbim bizleri fitne ateşini tutuşturanlardan ve o ateşe bir şekilde odun taşıyanlardan muhafaza eylesin. Fitne ateşini söndürmek için elbirliğiyle ıslah edici eylemler ortaya koyabilen sorumlu müminlerden olabilmek duasıyla…
Kaynaklar:
(1) M. Bâsim Mîkâtî vd.; el-Kutûf min Luğati’l-Kur’ân, Lübnan Nâşirûn Yayınları, Beyrut 2007, s.779-780.
(2) Râğıb el-İsfahani, Müfredât, çev. Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul 2007, s.1117-1120.
(3) http://corpus.quran.com/qurandictionary.jsp?q=ftn
(4) Mehmet Okuyan; Kur’an Sözlüğü, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2015, s.631-634.
(5) Mehmed Âkif; “Herkese Çarpan Fitne”, Sırât-ı Müstakîm, 3 Ekim 1912/ 20 Eylül 1328/ 22 Şevval 1330, c. 9-2, aded: 213-31, s. 81-82’den iktibasla: Mehmed Âkif; Tefsir Yazıları ve Vaazlar, hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, DİB Yayınları, Ankara 2013, s.108-110.
(6) Mehmed Âkif; Safahât, 4. Kitap: Fatih Kürsüsünde.