Batı’nın, Nemrut’tan, Firavun’dan, Calut’tan taklit edip, Fransızların 1789’daki sahte baharıyla uygulamaya koyduğu, Baba Bush’un 1991’de dünyaya ilan ettiği, kan, gözyaşı, işgal ve ahlaksızlıklarla dolu kölelik sistemini reddediyoruz.
1.8 milyarlık İslam Alemi’nin, her bir ferdini Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in ve Hz. Muhammed’in (S.A.V), “Hak” düzeni için intifadaya davet ediyoruz.
1789’un bahar aylarından deist masonlar tarafından başlatılan ırkçılık temelli “Fransız” ihtilalinden bu yana Ümmet-i Muhammed olarak kuşatma altındayız. Çin’den, Tanzaya’ya kadar tüm Müslümanları tek bayrak altında Hilafet mührüyle toplayan devlet-i ebed müddetimiz (Osmanlı), paramparça edildi. Bir asırdır Suriye’de, Yemen’de, Çeçenistan’da, Libya’da, Irak’ta Müslümanların üzerinde yaşadığı her toprak parçasındaki resimlenen kare “kan, gözyaşı, yetimler ve adaletsizlik.” Haçlılar, Siyonistler ve Evenjelistler, Firavun’un, Nemrut’un, Calut’un, Ebu Cehil’in, bunun birlikte onların yolunun takipçileri olan Cengiz Han’ın, Voyvodo’nun, Hitler’in düzeni olan Baba Bush’un tabiriyle New World Order’ı ( Yeni dünya düzeni) şu tezgahlarla hayata geçirdi:
Sekülerizm
1990’da İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, yeni dünyanın düşmanı olarak “İslam”ı işaret etti. Batı, terörizm ve İslam ülkelerindeki işbirlikçi liderlerle İslam ve Müslümanlığı dünyanın en büyük suçu olarak tanımladı. Milyarlarca doları bulan harcamalarla yürütülen kampanyalarla bize “Ilımlı İslam” diye bir safsata dayattılar. Amaçları ise New World Order’ın en büyük hedefi olan tek tip insan, tek tip millet ve tek tip din oluşturmak. Batı’ya göre, zenginlik ve sefa vaadiyle, Roma’yı fetih etmek için yanıp tutuşan Müslümanlar cihadı unutup, köle düzenine ses çıkarmamalıydı. Bu bağlamda bize üretme yerine tüketme kavramını öğrettiler, manevi değerleri tahrip edip, haşa “Ölümsüzlük” endüstrisi inşa ettiler. Dünyada kazan, harca, itiraz etme, hakkı savunma…
Özgürlük palavrası
New World Order en büyük açılımlarının başında özgürlük geliyor. Sadece seçkinlerin özgür, Ahmet’in, Mehmet’in, Hüseyin’in söz hakkının bulunmadığı sistem. Özgürlük adıyla Müslüman ülkelerin her biri işgale uğradı. Türkiye hariç, hiçbir ülkede milli irade yok. Arap Baharıyla, Baas’ın ve ABD’nin hizmetkarlarını “Özgürlük” istemiyle deviren Müslümanlar, bugün kendi ülkelerinde ateş çemberine alındı. Karşı turuncu devrimlerle, Arap Baharı sadece 2 yıl sürdü. Batı, diktatörlere “kaygılarını” iletmezken, casuslar için Türkiye’ye “kaygı” papağanlığı yaptı.
Modernizm
Kafirin taklit düzenin, şatafatlı yalanlarından biri de, modernizm. Veled-i zinaların ana yurdu olan Batı, 1400 yıl boyunca Hz. Hatice’yi ve Hz. Fatma’yı rol model olarak gören Müslüman kadınlarına, televizyon programları, reklamlar, filmler ve dizilerle ahlak operasyonu başlattı. Zalimlere diz çöktüren kahraman şehitlerimizin analarının kutsal örtüsünü, “Yobazlık” ve devir dışı olmakla itham ettiler. Onlar için Müslüman kadınları, jürilere “Hristiyanlığı zafer günü” diye slogan attıran Keriman Halis gibi olmalıydı ve oldu. Müslümanlık şuurunu kaybetmiş her bir kardeşimizin ilk modernite tanımı “Açılıp, saçılmak.”
Seçme ve seçilme hakkı
Dünyaya hükmettiğini iddia eden bu zümrenin, insanoğluna vaatlerinden biride seçme ve seçilme hakkıdır. Terminolojik olarak oldukça masum, uygulamada ise hayalperestlik. Sözde seçme ve seçilme hakkını cihana empoze eden Avrupa, tek merkezden yönetiliyor. 30 trilyon dolara sermaye gücüne sahip Vatikan’ın işaret etmediği hiçbir lider, Katolik ülkelerde iş başına gelemez. Türkiye’yi 2002’ye kadar istediği kaba sığdıran Beyaz Türkler’in ağa babaları Avrupa’da mevcut. Kast sistemi, Avrupa’nın tek gerçeği. Hal böyle iken, kendi halkının bile iradesine kilit vuran Avrupa’nın, kendi tanımıyla İslam ülkelerine “Self determinasyon” (Kendi geleceğini belirleme hakkı) imtiyazı tanıması ütopyadır. Öyle olsaydı, Mısır, Libya ve Tunus’ta halkın reyiyle seçilen emirler başta kalırdı.
Medya yoluyla emperyalizm
Emperyalist, Siyonist, Tapınakçı Batı’nın, hedeflerine ulaşmadaki ateşsiz silahı medyadır. Medya, insanlara ne düşünmesi gerektiğini empoze eden aygıttır ve bu gücü elinde tutan medya, toplumları kendi ideoloji ekseninde sınıflandırıyor. Avrupa’da, medya kuruluşları kara gömlekliler ve Franco hareketi dışında ne bir darbeye ayakçı olmuş, nede devletine meydan okumuştur. Devlet, Avrupalı medyaya göre “Kutsal”dır. Lakin Asya ve Afrika kıtalarına ihraç edilen medya anlayışları tam tersinedir. İslam ülkelerini ideolojileri ile kuşatan Batılılar, medya ile bizlere benliklerini unutturdu, kendisini üstün bizi gerici ilan etti. Daha da ötesi gelişmişlik noktası olarak kendisini işaret etti. Medya organları ile kılık kıyafetimizi, lisanımızı değiştirdiler, klasik diye okuttukları romanlarla fikirlerimizi şekillendirdiler. Biz sokaklarda, kendimizce hak aramaya çıktığımızda, onlar çizdikleri sınırları içerisindeki tutsaklığımızı alkışladılar. Hukuksuzluğuna baş kaldırdığımız, isyan ettiğimiz Batı, bugün bizim için çözüm mercii ise bu emperyalizmin başarısıdır. Batı daha ne istesin ki, savaşta boyun eğdiği toplum kendisinin madden, manen, bedenen ikizi olmuş…
Müslümanlara çağrı
Ölen, tecavüz uğrayan, gasp edilen, özgürlük arayan 1.8 milyarlık Müslüman alemine açık çağrı: Hz. Musa gibi Firavun’a, Hz. İbrahim gibi Nemrut’un ateşine, Hz. Muhammed (S.A.V) gibi tüm zalimlere karşı Allah’ın dininin izinde savaşalım. Batı, bizden üstün değil, bize hiçbir şey veremez. Ama biz Asr-ı Saadet’ten Osmanlı’nın yıkılışına kadar, Rum’a, Ermeni’ye, İbrani’ye, Macar’a bile şefkat ve merhamet gösterdik. Dünyanın adalet için küresel İslam gücüne ihtiyacı var. Zaman kaybetmeden, akılcılık ve gerçeklik ışığında Allah’ın emrettiği dünya düzenini inşa edelim. Maddi ve insani gücümüz var. Batı’nın G-8’ine karşı D-8’i kuvvetlendirelim, Avrupa’nın Hristiyan Birliği’ne karşı, İslam Birliği’ni inşa edelim, NATO’ya karşı İslam ordusunu sahaya sürelim. Batı sistemi çökmeye mahkum. Bizler ise insanlığı şereflice yaşayacağı dünyaya talibiz. Necip Fazıl üstadın dediği gibi; “Yarın elbet bizim elbet bizimdir! Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!”
Sabri İşbilen