1980’li yıllarda duymaya başladık katma değeri. O yıllarda TRT’de yayınlanan 1 dakika skeçlerindeki Ali Atik ile Ayşegül Atik’in ağızlarından, Katma Değer Vergisi’ni ülkeye anlatmak adına yapılan o skeçler oldukça başarılıydı. Katma Değer Vergisi’ndeki vergiyi biliyordu Türk halkı ama katma değerin ne olduğunu belki anladı fakat o anlamın ne ifade ettiğini hâlâ kavramış değil. Skeçte “Önce alışveriş sonra fiş” vurgusuyla katma değer vergisinin ülke ekonomisi için önemi anlatılmaya çalışılmıştı. Aynı zamanda vergi ödemenin hazine, hane ve aile bütçesine katkılarına değinilmişti.
Katma Değer Vergisi bu gibi yöntemlerle halkımıza anlatıldı ve Türk halkının vergiye bakışı olumlu yönde etkilendi. Kelimelerin birbiriyle yakınlık gösterdiği bir diğer terim ise katma değeri yüksek üründür. Ama maalesef bu terim çok iyi anlaşılamadı. Bu ürünlerin üretiminin, satışının ve kullanımının her safhasında bulunan bireylere ve/veya şirketlere katkısı oldukça büyüktür. Hammadde tedarik edilmesinden son kullanıcının ürüne sahip olmasına kadar geçen süreçte oldukça fazla sayıda ve daha üst düzeyde ücretli kişiye iş imkânı sağlayan ürüne verilen isimdir katma değeri yüksek ürün.
Peki bu ürünler nelerdir ve bu katkı nasıl oluyor gerçeğini bir örnek vererek anlatmaya çalışalım. Örneğin 6000 TL ye aldığımız x markalı cep telefonu katma değeri yüksek bir ürün olduğu için bu ürünü üreten y şirketi ürün üretiminde, satışında ve nihayetinde kullanımı yapan bireylere de yüksek derecede katkı sağlamaktadır. Bu tip ürünlerde teknolojik altyapıyla birlikte bilimsel verilerin yüksek kullanımı ve Ar-Ge çalışması vardır. Diğer taraftan ülkemizin yurtdışına sattığı ürün olan erkek gömleği ise katma değeri düşük bir üründür. Çünkü x markalı 1 adet telefonun değeri ortalama düzeyde belki 100 adet erkek gömleğine eşittir. Dolayısıyla üretimde ileri teknoloji, Ar-Ge ve bilimsel bilgiyi kullanarak tarım, sanayi ve hayvancılıkta katma değeri yüksek ürünler üretmek mecburiyetindeyiz. Çünkü bunu başardığımız noktada finansal bağımsızlığımızda daha da güçlenerek ülkemizdeki sosyal refahın genişleme imkânı ortaya çıkacaktır.
Ülkemizin bulunduğu jeopolitik konum bizim her alanda güçlenmemizi zorunlu kılıyor. 2017 verilerine baktığımız zaman ihracatımız 2016 ya oranla %10.22 artış gösterirken ithalatımız %17.92 artmıştır. Yani ithalatımız ihracatımızdan çok daha fazla artmıştır. Bu noktada yapılması gereken ithalat olmadan ihracatın artırılmasını sağlayabilmektir. İthalatın neden bu kadar arttığına şöyle bir göz attığımızda önümüze çıkan sonuç şu oluyor; ithalatta hammadde ve yarı mamül oranının toplam ithalatın %85’ini oluşturduğunun yanında petrol ve petrol türevi ürünlerine 2017 yılında 85 milyar $ ödediğimiz.
İthalatımızı artırmak, şirketlerin kendi katma değerlerinden çok milli katma değere odaklanabilmeleriyle yakından ilişkilidir. Bunun içinde bor madenini ham olarak dışarıya satıp işlenmiş olarak pahalıya satın almamızla finansal bağımsızlığımızı güçlendirmemiz mümkün olmayacaktır. Boru toprak altından çıkardıktan sonra kendi teknolojik tesislerimizde işleyerek tüm katma değeri ülkemizde bırakabilirsek tablo lehimize değişecektir. Bor sadece bir ürün ülkemizin binlerce üründe bunu yapabilecek insan ve sermaye gücü vardır.