Elbette ne Filistin ne Suriye ne Kerkük ne de canımızın yandığı herhangi bir derdimiz sosyal medyadan çözülmez. Üstelik her fırsatta İsrail’e sadakatini bildiren Jack Dorsey’in sahibi olduğu Twitter’dan İsrail’le kapışmaya çalışmak en hafif ifadesiyle çocukça bir çelişki bile olabilir.
Peki ne yapacağız o zaman? Gerçek bir şeyler yapmamız lazım değil mi? İsrail’i ve birlikte şımardıkları barbar Batı’yı köşeye sıkıştıracak gerçek bir şeyler. Onları bizim istediğimiz zemine çekebilmemiz lazım mesela, değil mi? Üstelik diğer Müslüman ülkelerin de aynı safta toplanması ve birlikte hareket etmesi lazım. Çünkü İsrail’i ve diğer şımarık sömürgeci Batılılar’ı köşeye sıkıştırıp Filistin’i kurtarmak için hem askeri hem ekonomik hem de kültürel zeminlerde ciddi bir koordinasyonla aynı anda çok yönlü çalışmamız lazım. Tweet atarak olamaz bu iş yani…
Kim yapacak peki bu dediklerimizi? Seçip yetkilendirdiğimiz siyasetçiler ve destek olup güçlendirdiğimiz STK’lar. Doğru mu, doğru…
O halde şöyle bir konuşma yapan siyasetçi hayal edelim birlikte:
“Sevgili vatandaşlarım, malumunuz Filistin, işgalci İsrail’in zulmü altında çile çekiyor. Hep birlikte kolları sıvayıp, en başta dinimizin ve her fırsatta övündüğümüz o şanlı tarihimizin bize yüklediği sorumluluk gereği İsrail’e müdahale ediyoruz. Elbette bu müdahalemizin bedelleri olacaktır. İçinde Rusya ve Çin’in de olduğu Batılı güçler karşımızda birleşecekler. Sözüm ona Rusya ve AB, Çin ve ABD gibi taraflar şu anda adı konulmamış bir çatışma halindeymiş gibi numara yapıyor olabiliyorlar. Biz yarın sabah İsrail’e müdahale ettiğimizde İngiltere, İsviçre, Belçika, Almanya, Rusya, Çin ve ABD tarihte eşi görülmemiş bir dostlukla birbirlerinin koluna girip bizim karşımıza dikilecekler. İran’ın yaptığı İsrail karşıtlığı propagandalarına da inanmayın. İran, yarın sabah müdahale başladığında İsrail’e destek olmak için ilk gidenlerden hatta koşarak gidenlerden olacak. Bu müdahalemizle İbrahim Aleyhi Selam’dan miras kalmış ata toprağımızı yeniden hürriyete kavuşturmak için gayret etmiş olacağız. Biz gayret edeceğiz, Allah (azze ve celle) ne murad ettiyse o netice halk olacak. Müslüman bir millet olarak fiili dua için İsrail’e müdahale ediyoruz. Başta ekonomi olmak üzere birçok sahada çok ağır bedeller ödeyebiliriz. Uzun yıllar sıkıntı yaşayabiliriz…”
Şu konuşma gerçekleşse ne olur? Milletin çoğunluğu, “Gelsinler, biz bedel ödemeye hazırız. Bize bu dünyada imtihan için verilmiş mallarımızın, kazançlarımızın azalmasına razıyız. Bugünler için büyüttüğümüz oğullarımızın bu uğurda şehit ve gazi olmaları için dua ediyoruz. Kalan dullar ve yetimler Allah’ın emri üzerine bize emanet olacaktır” der mi? Halk böyle mi cevap verir? Yoksa o konuşmayı yapan siyasetçi birkaç gün sonra siyasi hayatının en büyük hezimetiyle iktidardan düşürülüp maceraperest, hayalperest hatta hain mi ilan edilir? Cevabı hepimiz biliyoruz, dillendirmemek lazım…
O halde ne yapmalıyız peki? Buna razı olmak ne demek, bunu talep edecek bir millet inşa etmeliyiz. O yüzden gönül mimarlarımız olmalı. Gönül mimarlarımız olmalı ki bizi imar etmeli. Kendi gerçeğimizle yüzleşip, kendi gerçeğimizi inşa etmeliyiz. Tarih başka ne işe yarar ki? Atalarının hatalarından ders alıp kendi gerçeğini inşa edersin tarihle. Bunu yapabilmek içinse talep eden olmalıyız. Talep edebilmek içinse bunun farklında olmalıyız. Bunu farkında olabilmek içinse bunun gündemde olması lazım. Gündeme getirmek için de elimizdeki bütün iletişim ve iletim mecralarında bu konuyu işlemeliyiz. Tam da bu sebepten dolayı sokağa çıkmalı sosyal medyada yazmalıyız işte. “Yazıyorsunuz da ne oluyor” dediklerinde aklıma gelen en ince cevap ise: Sen yazmıyorsunuz da ne oluyor?