Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY), adli, idari ve istihbari kolluk görevi ifa eden ve aynı zamanda güç kullanma yetkisine sahip bir devlet kurumu olması nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğüne (EGM) sızarak kontrol altına almaya çalıştığı, kadrolaşmanın belli bir düzeye ulaşmasının ardından da kurumun gücünü operasyonlarına ana aracı olarak kullandığı belirtildi.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında hazırlanan KPSS sorularının sızdırılması iddianamesinde, KOM Daire Başkanlığının örgüte yönelik hazırladığı rapordan bazı bilgilere yer verildi.
Raporda, İzmir Emniyet Müdürlüğü fezlekesine dayanılarak hazırlanan bölümünde, 1970’li yılların sonunda Fetullah Gülen tarafından başlatılan yapılanmanın ilk halkasını eğitimin oluşturduğu, bu eğitimden geçen kişilerin emniyet, askeriye, adalet sistemi, mülkiye gibi devletin önemli kademelerine yerleştirildiği, özel sektörde de etkinliği artırma hedefiyle iş dünyasında rol üstlenecek kişiler yetiştirildiği aktarıldı.
Örgütün, başarılı öğrencilerin bilgilerini toplayarak çeşitli avantajlarla dershane ve eğitim kurumlarına gelmelerini sağladıkları, buradan evlere yerleştirilen ve “ağabeylerin” sorumluğuna verilen öğrencilerin her birine kod adı verilerek yerleştirilecekleri okula (TSK, mülki idare, adliye, emniyet vs.) göre daha küçük gruplara ayrıldıkları, özel eğitimlere alındığı kaydedildi.
“Sınavda çıkacak sorular çalıştırılıyor”
Raporda ilgi çeken bilgilerden biri, “fetih okumak” adı altında yapılan uygulamalı sınav çalışmaları oldu. Gruplar halinde sınavlara hazırlanan öğrencilere, sınav merkezlerine yerleştirilen örgüt üyelerince sızdırılan soruların “fetih okumak” adı altında yapılan sınav çalışmasında çözdürüldüğü, aynı soruların 4-5 kez işlenerek ezberletildiği, böylelikle yapılanmadaki öğrencilerin sınavlarda başarısının üst seviyeye taşındığı savunuldu.
Ayrıca özellikle askeri lise ve polis koleji sınavlarına girecek öğrencilerin fiziki yeterliliklerini artırmak için özel spor yaptırıldığı, emniyet ve askeriyede görev yapan yapılanma üyeleri tarafından da mülakat denemelerinden geçirildiği, benzer uygulamaların rütbe alma sınavlarında da uygulandığı bilgileri de raporda yer aldı. Yapılanmadan daha sonra ayrılan bazı kişilerin ifadelerinde de yemin ettirilerek sınavda çıkacak soruların çözümlü halde kendilerine dağıtıldığını anlattıkları aktarıldı.
Örgüt içerisinde yer almış fakat daha sonra kopmuş kişilerin ifadelerine dayanarak, devlet kadroları içerisine yerleştirilen yapı içerisindeki kişilerin her terfi sonrası Gülen’e bağlılıklarını bildirmek için yanına geldikleri ve ilk maaşlarını bağışladıkları kaydedilen raporda, kurumlarda üst düzeye ulaşan kişilerin Gülen’in talimatlarından ayrılmadığı, buralardan örgüte önemli bir istihbarat akışı sağladıkları da iletildi.
Özellikle emniyet teşkilatı içerisinde istihbarat, KOM, terör gibi birimlerde çalışmanın ön koşulunun yapılanma içerisine girmekle mümkün olduğu havası oluşturulduğu, özellikle organize suçlarla mücadele şubesinin çok önemli görüldüğü, KOM bünyesindeki şubelerde (organize, mali, narkotik, bilişim) görev yapan yapı üyelerinin haftada bir gün sivil ağabeyleriyle “şakirt” adındaki istişare toplantılarına katılarak değerlendirme, planlama yaptıkları, yapılanmaya dahil olan kişilerin kopmasını önlemek için de çeşitli tedbirler alındığı, sistematik ve psikolojik baskı oluşturulduğu, yapılanma içerisindeki arkadaşlarıyla sürekli yakın diyalogda kalmalarının istendiği ve böylelikle de düşünce, davranış takibinin yapıldığı bildirildi.
Raporda, daha önce yapılanma içinde olan ancak ayrılan bir kişinin “1988 yılından sonra eğitim kurumlarından mezun olan bazı kaymakam, hakim, rütbeli asker ve emniyet personelinin Gülen ile görüşmeler yaptıklarına şahit olduğu, belirli süre sonrasında özel bir örgütlenmenin varlığını anlamaya başladığını, Gülen’in özellikle rütbeli askeri-emniyet personeli, kamu görevlileriyle gizli toplantılarda bir araya gelerek belirli bir amaca yönelik hareket etmeye çalıştığı, gizli toplantılara katılanlardan herkesten konumu itibarıyla verilen görevlere ve çevrelerindeki kişilere ilişkin istihbari bilgiler aktarılmasının istendiğini öğrendiği” yönünde bilgiler aktardığı kaydedildi.
Başka bir kişinin ise konuya ilişkin emniyet yetkililerine verdiği “Gülen’in gizli bir örgüt kurduğu, eğitimlerin verildiği okulların belirli bir süreden sonra örgüte eleman kazandıran kurumlar haline geldiği, eğitim alan öğrencilerin de kendisine sıkı bağlı birer ajan olarak yetiştirmeye çalıştırdığı” yönündeki ifadelerinin de tüm bu konuları doğrular nitelikte olduğuna dikkat çekildi.
Emniyet teşkilatı ön planda
Emniyet Genel Müdürlüğünün, adli, idari ve istihbari kolluk görevi ifa eden ve aynı zamanda güç kullanma yetkisine sahip bir devlet kurumu olduğu, bu nedenlerle örgütün sızarak kontrol altına almaya çalıştığı kurumların başında geldiği, emniyetteki kadrolaşmalarını belli bir düzeye ulaştırdıktan sonra gücünü operasyonların ana aracı olarak kullandığı ifade edilen raporda, FETÖ örgütünün bugüne kadar tecrübe edilen suç örgütlerinden daha komplike olduğu, örgütün uzan vadeli, insan kaynağını geniş tutarak, nihai hedef olarak da bürokrasideki tüm kurumları ele geçirme ülküsüyle hakaret ettiği, kamu kurumlarına sızan örgüt üyeleri aracılığıyla hem kendilerine yönelik başlatılan soruşturmalardan haberdar olma yönlendirme hedefini gerçekleştirdiği, hem de örgüte finans kaynağı sağladığı, kamu erkini hedefe koyduğu kişilere yönelik kullandığı savunuldu.
Raporda, Gülen’in hedeflerine ulaşmak için ilk etapta devletle mücadelenin yıpratıcı olacağını düşünerek sistem içinde önemli kurumlara yerleşmeyi hedeflediği ön görüsü paylaşılarak, “Usulsüz dinleme, kamu kurumlarına sızma, baskı, cebir, şiddet ve şantaj, mali yapılanma ve suç gelirlerinin aklanması şeklindeki eylemler bir arada analiz edildiğinde bu eylemleri gerçekleştiren suç organizasyonunun, kamuoyunun da malumu olduğu üzere Fethullah Gülen’in liderliğini yaptığı, hakkında cumhuriyet başsavcılıklarınca paralel devlet yapılanması ve terör örgütü olduğu iddiası ile soruşturmalar yapılarak iddianameler hazırlanan ve kurum müfettişlerince ayrıntılı raporlar düzenlenen FETÖ/PDY olduğu değerlendirilmektedir” denildi.
İzmir’deki askeri casusluk davası
Raporda, kamuoyunda “İzmir askeri casusluk” davası olarak bilinen “Askeri gizli bilgi ve belge bulundurma” soruşturma sürecine ilişkin İzmir Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce hazırlanan ve bahse konu soruşturma fezlekesinde yer alan bölümler de aktarıldı.
Fezlekede, soruşturmanın başlamasına neden olan elektronik posta ihbarının asayiş şubesine gönderildiği, ihbarın içeriğinde ismi geçenler hakkında yeterli bilgi bulunmaması ve istihbarat şubeden gerekli bilgi gelmemesine rağmen dosyanın kapatılmadığına, cumhuriyet başsavcılığından adli dinleme talebinde bulunulduğuna dikkat çekilerek, konunun şüphelileri hakkında ilave bilgiler yazılmak suretiyle “adli dinleme” başlatıldığı ve soruşturmanın TSK personeli üzerine genişletildiğine işaret edildi.
Adli ve önleme dinlemesi başlatılan kişilerin birçoğunun isimlerinin, daha sonraki süreçte yapılan aramalarda ele geçen dijital materyallerde de bulunduğu vurgulanan fezlekede şu bilgilere yer verildi:
“Materyallerin bulunacakları adres ve yerlerin bazı görevliler tarafından daha önce bilindiği, bu yönde üst rütbelilerin talimatlar verdiği, aramalarda şube müdürü seviyesinde katılım olmasına rağmen özellikle delil güvenliğinin sağlanmadığı, sözde delil ile sahipleri arasındaki aidiyet ilişkisinin tespitine yönelik tedbirlerin alınmadığı, bulunan materyallerin inceleme kararı olmadan incelendikten sonra elde edilen bilgilerle bir kısım aramalar yapıldığı, dijital materyallerin usulüne uygun olarak incelenmediği, soruşturma ile ilgili tüm verilere ait log kayıtlarının delil kalmaması için silindiği, tüm süreçlerde İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin görev aldığı belirlendi.”
Fezlekede, soruşturmayı yapanların zincirleme olarak ve aynı kişiler tarafından geçmişten gelen bir suç birlikteliği ile hiyerarşik yapı içerisinde hareket edilerek yapıldığına dikkat çekildi. Belirli görevliler tarafından yapılan işlemlerin, örgüt içerisindeki iş tanzimini gösterdiği iddialarının yer aldığı fezlekede, örgüt elemanlarının yapacakları iş ve işlemleri daha önceden planladıkları hatta uygun anı bekledikleri, ileride olası bir inceleme veya şikayet sonucu geride delil bırakmamak ve bu şekilde deşifre olmamak için tedbirli davrandıklarının görüldüğü kaydedildi.
Fezlekede şu ifadelere yer verildi:
“Yapılan tüm usulsüzlükler neticesinde elde edilen sözde dijital materyaller içerisindeki kişisel bilgilerin soruşturma tarihinden daha öncesine ait olduğu, bu bilgilerin uzun yıllar öncesinde devlet imkanlarını kullanmak suretiyle örgüt çıkarları doğrultusunda usulsüz olarak elde edilip arşivlendiği, daha sonra başlatılan soruşturmada dijital materyaller içerisine konulmak suretiyle çok sayıda TSK mensubu ve Türkiye Cumhuriyeti Bakanlıklarına ait bürokratlar hakkında adli işlem yapıldığı, ismi geçenlerin itibarsızlaştırılarak tasfiye edildiği göz önüne alındığında yapılan bu suç faaliyetlerinin ancak örgütlü olarak yapılabileceği, dolayısıyla ismi geçen şahısların Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, kamu düzenini bozmak amacıyla örgüt kurdukları ve bu örgüt kapsamında suç faaliyetlerini yürüttükleri görülmüştür.”
Fezlekede ayrıca, 2 yıl boyunca zincirleme olarak ve sistemli şekilde işlenmiş olan eylemlerin bir kişi tarafından gerçekleştirilmesinin imkan dışı olduğuna dikkati çekilerek, tüm sürecin suçun örgütlü olarak işlendiği ve mevcut terör örgütünün varlığını ispat ettiği vurgulandı.