“Gölge etme başka ihsan istemem senden!” desek artık nafile… Geç kaldık!
Pek çok şeye “Akletme” farizasını yerine getiremediğimiz için geç kaldık! Bu yüzden üzerimize koyu gölgeler düştü. Güneşimizin yüzü örtülünce Hakk’ın, hakikatin izini el yordamı ile bulma gayretiyle oyalanıp durduk.
Aklı, bir nesne, bir şey, bir nen olarak algıladığımızdan mıdır bilinmez, hep birilerinin aklının himayesine teslim eyledik aklımızı. Halbuki, dinimiz İslam, bizler o dine teslim olmuş Müslümanlardık! Ve Vahy-i İlahi bizi akletmeye davet ederken “aklı” bir isim değil fiil olarak bize iletiyordu.
Dini vecibelerin münferit olduğunu, fertler Allah’ın ayetleri, Resulullah’ın sünneti ile ahlaklandığı vakit, toplum ahlakının sıhhatli olacağı gerçeğini ihmal ettik! Toplu halde, sürü psikolojisi ile sürüklendik ve bu cennet vatanı, aziz milleti pek hazin tecrübelere sürükledik… Artık hiç birimiz yeterince masum değiliz! Zira “iyi niyet” çerçevesinde, o zahiri kurtarıp hakikati gömen, ayetleri teferruattan sayan ihanet çetesi mensuplarıyla öyle ya da böyle temastaydık!
Ve aldandık! Aldandığımız nispette ziyan ettik!
Onlar; aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu, bedenimizi, tercihlerimizi tesirleri altına alabilecekleri her alana sirayet ederken, biz yine iyi niyetlerimizle seyre daldık.
Onlar, inançlarımızı, eğitim alanlarımızı, sosyal aktivitelerimizi, giyim kuşam markalarımızı, yeme içme tercihlerimizi ve yayınevlerimizi işgal etmişti çoktan biz ancak göğümüz helikopterlerle sarsılınca hem afalladık, hem geç kalmış bir ayıkma refleksini anca gösterebildik…
Hâlbuki biz sinsice tam 40 yıldır işgal ediliyorduk.
Evet, hainler bizim akletme tembelliğimizden oluşan tüm boşlukları pekala doldurdu ve istifade etti. Biz seyrettik.
O seyre, tüm iyi niyetimle(!) katılanlardan biriydim. İyi niyet, akletme çilesini hafifleten, omuzlarımızdaki sorumluluğu birileri ile paylaşma hafifliğini bahşeden bir mazari hal imiş bunu ancak 17-25 Aralık Gezi olaylarında idrak edebildim.
Fakat çok geç kalmıştım! O dönemden önce yayımlanan Tablolarla Namaz Hikâyeleri adlı eserim, FETÖ’cü bir editör tarafından düzenlenerek hayata geçirilmişti. Prensipte anlaşamadığımız fakat “namaz” gibi ortak bir paydaya sahip olduğumuz FETÖ’cü Cemil Tokpınar’ın, ihanet çetesine mensup olduğunu öğrendiğimde kitabımın başına geleceklerden yayınevim kadar ben de mesuldüm. Ve yayınevi, eli kalem tutan FETÖ’cülerden arınmak için ellerinde bulunan tüm eserleri imha ederken benim kitabımda nasibini aldı.
FETÖ’cü bir editör gerekçesi ile kitabı yakılmış bir yazar olmanın teessürünü yaşıyorum şimdi…
Söz konusu kitabımın basıldığı yayınevi ile sözleşmemi iptal talebim karşılıklı olarak uzlaşarak gerçekleşti.
Konusu, namaz olan ve fıkhi prensipler dairesinde kaleme aldığım 33 öyküden oluşan kitabım, tablosuz olarak ve ihanete meyletmemiş isimler tarafından düzenlenerek, yeni bir yayınevi tarafından yeniden baskıya hazırlanacaktır inşallah!
Zira her satırı “İnnellezine amenu ve amelüssalihiyn” ayeti kerimesine iman ile yazılmıştı!
FETÖ’nün verdiği zarar bir değil, bin değil… Her alana sirayet eden bu hain zihniyetten Rabbim bizleri, bundan böyle muhafaza buyursun! İş ki, biz gayrı akledelim!
“Geç kaldım
Bölüşüldü gökler
Talan edildi güneş”
Güneşimizi talan edecek olanlara meydan, mahâl vermeyelim!