İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada, önce tutuklu sanık Mesut Aydın’ın savunması alındı.
Aydın, FETÖ mensubu olmadığını ve ByLock kullanmadığını savunarak, yakalandığında tutuklanacağını bildiği için hakkında gözaltı kararı verilmesi üzerine kaçtığını söyledi.
Çocukluğundan beri muhafazakar olduğunu, bu nedenle çevresindekilerin kendisini örgüt üyesi gibi görmüş olabileceğini ifade eden Aydın, “Terör suçlamasını kabul etmiyorum. Şike soruşturması ben o büroya tayin olmadan 3-4 ay önce başlamıştır. Rütbemden dolayı dosyada parafım vardır. Başkaca bir suçum yoktur.” diye konuştu.
“ŞİKE KUMPASININ ARKASI DAHA DERİNDİR”
Aydın’ın ardından, “Güneş” kod adlı gizli tanığın dinlenilmesine geçildi.
Tanınmaması için sesi ve görüntüsü bozularak bulunduğu yerden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile salona bağlanan tanık Güneş, 1990’lı yıllarda örgüte girdiğini, 2011 yılında ise ayrıldığını söyledi.
Güneş, örgüt içinde Adana’da “mahrem imam” konumuna kadar yükseldiğini belirterek, örgütün 2004 yılından sonra CIA usulü bir yapılanmaya gittiğini, mahalle, il, eyalet ve kainat imamı gibi paralel yapı içinde paralel bir sistem oluşturduğunu, mahalle imamından kıta imamına kadar hiçkimsenin masum olmadığını ifade etti.
Tanık Güneş, sanıklardan Ali Fuat Yılmazer, Ekrem Dumanlı, Hidayet Karaca, İlhan İşbilen, Nazmi Ardıç, İhsan Kalkavan ve Şerif Ali Tekalan’ı tanıdığını söyleyerek, FETÖ’nün futbol takımlarına neden önem verdiğini anlattı.
Futbol kulüplerinin, toplumsal kitlelere hitap etme kabiliyeti olduğunu vurgulayan Güneş, “FETÖ’ye bir grup çok sempatik baksa da bir grup temkinli yaklaşıyordu. Örgüt sohbetlerinde, bize sempatik bakmayan insanlara nasıl sempatik görünürüz diye beyin fırtınaları yapılırdı. Şike kumpasının arkası daha derindir. Sporda Şiddet Yasası öncesinde örgütte çok istişare yapıldı. Ankara’ya gidilip milletvekilleriyle görüşüldü. Ancak örgüt yasa çıkmadan futbolda şike iddialarını savcılığa taşıdı.” dedi.
“BUNLARIN DİNLE İMANLA ALAKASI YOK”
Güneş, sanıklardan Hidayet Karaca’nın “medya imamı”, Osman Hilmi Özdil’in “emniyet imamı”, Murat Karabulut’un ise “MİT imamı” olduğunu belirterek, “Bir gün bir CIA yetkilisiyle toplantımız vardı. Yetkili, ‘Sizin sayenizde Orta Doğu’ya ve Türkiye’ye ajan gönderme ihtiyacı duymuyoruz.’ deyip teşekkür etti. Ben bunun üzerine çok utandım. FETÖ elebaşının amacı kendisine ait bir rejim kurmaktı. Dini bir rejimden bahsetmiyorum, bunların dinle imanla alakası yok.” şeklinde konuştu.
Şike kumpasının kollektif bir düşüncenin ürünü olduğunu aktaran tanık Güneş, “Şike operasyonu yapılması talimatı kainat imamı tarafından emniyet imamına verilir. Emniyet imamı mektup ya da zarfla talimatı götürüp şunu yapın demez. Bu talimat, ‘muhabbet nizamnamesi’ olarak geçer. Talimat, imam tarafından, il emniyet müdürüne bilgi vermeksizin direkt ilgili birime götürülür. Bununla ilgili toplantılar yapılır. 2010 yılı şubat ayında organizasyonlara başlamışlar. Kanun çıkmadan operasyon kapsamında dinlemeler yapmışlar.” dedi.
“OPERASYONUN MEDYA AYAĞINI YÖNETME GÖREVİ HİDAYET KARACA’NIN”
Tanık Güneş, operasyonun hedefinde o dönemin Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan Aziz Yıldırım’ın bulunduğunu belirterek, “Aziz Yıldırım güçlü ve baskın bir karakter. Kendisini Fenerbahçe’ye adamış bir isim. Onu almak, ondan daha alttaki kişilere göz dağı vermek, örgütün ulaştığı gücü göstermek demekti. Onun üzerinden birçok spor kulübü ve başkanları da baskı altına alınmak istendi. Spor kulüpleri para aklama noktasında da örgüt için önemli bir kaynaktı.” ifadelerini kullandı.
Şike operasyonundan birkaç hafta önce Zaman gazetesi binasında bir toplantı yapıldığını anlatan Güneş, “Bu toplantıda Hidayet Karaca, ‘Bu spor camiasını nasıl ele geçiririz?’ diye sordu. Bana da Adana’dan sorumlu olduğum ve Adalı ailesi de Adanalı olduğu için ‘Serdal Adalı ile aran nasıl?’ diye soruldu. Nabız yoklamak istediler. Sonrasında bir operasyon yapılacağını, başında da Fenerbahçe’nin olacağını söylediler. Bu operasyonun medya ayağını yönetme görevini Hidayet Karaca’ya verdiler. Karaca, ‘Layıkıyla yaparız.’ dedi. Birkaç hafta sonra şike operasyonu yapıldı, Serdal Adalı tutuklandı.” diye konuştu.
“SERDAL ADALI’NIN TAHLİYESİ İÇİN BİR ANLAMDA ARA BULUCULUK YAPMAYA BAŞLADIM”
Tanık Güneş, Adana’da o dönem Adana Büyükşehir Belediyesinde basın danışmanı olan Cengiz Dinçer ile asansörde karşılaştıklarını anlatarak, “Operasyon yapılmış, basına duyurulmuştu. Dinçer bana, ‘Serdal ağabeyi de almışlar.’ dedi. Ben de ‘Boşuna uğraşmayın Serdal’ı tutuklayacaklar.’ dedim. Konunun ciddiyetini anlayınca Cengiz ve o dönem Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz ile bir araya geldik. Zihni Aldırmaz, örgüt içinde A Plus Mütevelli Heyetindedir. Bu konum örgüte himmette sınır tanımayanlara verilir. Adana Belediyesinin tüm kaynaklarını elinde tutan kişi olduğu için örgütte hürmet görürdü. Kendisini örgütten tanırım. Cengiz Dinçer örgütten değildir. Bu şekilde ben Serdal Adalı’nın tahliyesi için bir anlamda ara buluculuk yapmaya başladım.” şeklinde konuştu.
Serdar Adalı’nın ağabeyi olan Hünkar Şevki Adalı’nın yanına örgütün İstanbul imamlarını götürdüğünü belirten Güneş, şöyle devam etti:
“Hünkar Bey’i örgüttekilerle kaynaştırmaya, örgüte sempatik görünmesini sağlamaya çalıştım Yapacağı himmetle kardeşini tahliye ettirmesini sağlamak istedim. Ben örgütün neyi sevip neyi sevmediğini bilirim. Adalı ailesi çok zengindir. Onun örgüte himmet vermesini sağlamak, benim örgüt içindeki konumum için de önemliydi. Adalı ailesinin dünya görüşü bize göre değildi, bizden hoşlanmazlardı. Hünkar Bey ve avukatını örgüttekilerle görüştürdükten sonra, benim yönlendirmelerimle 1500 koli gıda yardımında bulundular, 50 bin dolar bağış yaptılar. Ben bu parayı götürüp örgütün yurtlarından birindeki görevliye teslim ettim. Kendi görevim ve yetkim dışında hareket ettim. Tahliye çabam örgütte hoş karşılanmasa da Adalı ailesinin yurt içi ve yurt dışı bağlantılarının bize faydalı olacağını anlatmaya çalıştım.”
Tanık Güneş, şike operasyonundan birkaç ay sonra da örgütün kendisine düzmece bir dava açıp tutuklanmasını sağladığını, 14 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olduğunu öne sürerek, “Bu işin kumpas olduğunu ciddi bir anlamda ortaya koyabilen ben, bu örgütle mücadele etmek için kendimi siper ediyorum. Bu örgüt FBI’nın, CIA’nın Mossad’ın köpeği. Herkes bunlar yarın geri dönecek diye korkarak hareket etmek yerine gerçekleri konuşmalı. Hiç kimse hakikati konuşamıyor. Ben adaletin aydınlanması için bunları anlatıyorum.” ifadesini kullandı.
Duruşmaya, müşteki ve tanık ifadelerinin alınmasıyla devam edilecek.