Deveye sormuşlar, ‘Boynun neden eğri?’
Cevap malum: ‘Nerem doğru ki!’
İnsanın, ‘Keşke Türkiye’deki fikir hareketleri mensupları da deve kadar dürüst olabilse!’ diyeceği geliyor doğrusu.
Sahi, neden Türkiye’deki bütün akımlar böylesine yapısal bir sorunla malul dersiniz?
El cevap: Üzerinde yükselecekleri bir temel, dayanak ve referans gösterecekleri bir arka plan olmadığı için…
Hiçbir ayrım yapmadan, modernist Müslüman’ından dinsizine, sağcısından solcusuna, hâsılı tüm yapılanmalarda bu hastalıklı tarzı görmek mümkün ne yazık ki…
Bin yıllık bir müktesebatı, devasa bir medeniyeti ve tüm bunların muhassalası olan tarihî arka planı yok sayan, yadsıyan ve hatta hakaretler savuran modern tarz Müslümanlık, bu cümledendir mesela…
Bu argümanlarla ve ‘İslâmcılık’ iddiasıyla sahne almış siyasi yapılanmalardan tutun da en radikal örgütlenmelere varıncaya kadar tamamen modernist olan bu söylem içerisinde, El-Kaide ve DEAŞ ile yenilikçilik veya mealcilik yahut gelenekselcilik arasında bir milim bile fark yoktur.
Zira bütün bunların tamamı moderndir ve yok sayma esasına dayanmaktadır.
Bu yüzden indirgemecidir, reaksiyonerdir, agresiftir ve konjonktüreldir…
Tam bu noktada, bir yanlış anlamaya mahal vermemek için şu hususun altını özenle çizmek isterim.
Gelenek savunuculuğu ile gelenekselcilik arasında ciddi bir mahiyet farklılığı vardır.
‘Gelenekselcilik’ modernizmin bir alt başlığıdır ve bu vasfı nedeniyle ‘gelenek savunuculuğu’ ile herhangi bir akrabalığı yoktur.
Gelelim ‘sola’ ve ‘sağa’...
Aslında İsmet İnönü’nün, ‘Ortanın solundayız.’ ifadesinden sonra, CHP dışında kalanlara yakıştırılan sağcılık, bu karşıtlık dışında, hiçbir zaman var olmadı.
Bir oldubitti sonucunda kendilerine âdeta mecburen sağcı demek zorunda kalan kesimin bu kavramla uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktu zira.
Esasen literal anlamda sağcılık, statükoculukla eş anlamlı olduğundan, ‘Kemalizm’i savunan sözde solcuları, çok daha etraflıca tanımlıyordu.
Merhum İdris Küçükömer’in ve Kemal Tahir’in iddiaları da bu yöndedir zaten.
Sosyalist fantezilerle bezenmiş bu sol anlayış, hiç şüphe yok ki su katılmamış sağcılıktan başka bir şey değildir.
İşte bu yüzden jakobendir ve faşizme daha yakındır.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’deki solun üzerini azıcık kazıdığınızda karşınıza Kemalizm çıkar.
Ne demektir bu?
Şu demektir:
Bu memleketi vatan yapan değerler yekûnu olan ‘İslâm’a karşı düşmanlığı, kurulu düzenin tefessüh etmişliğine aldırmaksızın ve hangi vesileyle olursa olsun, dile getirmek…
Mesele budur ve Türkiye solu, İslâm’a olan düşmanlığını gerekirse sistem savunuculuğunu üstlenerek yapmaktan imtina etmemiştir bugüne kadar…
Bu yüzden, dayatmacı bir söylemi sindirmek, jakoben bir söylemle kuşanmak ve elitist bir tavır almak, bütün aşağılayıcılığına rağmen, hiç de yüksünülecek bir durum değildir onlar için. Dahası, bütün bunlar bir yana, son kertede faşizan bir tavır takınmaktan da asla gocunmazlar.
Kalplerini ve gönüllerini kuşatan o iflah olmaz kin ve nefret duyguları, başka türlü davranmalarına da müsaade etmez zaten.
Sayıları çok az olan bazı ilkeli komünistler hariç, bu iddiaları tüm sola teşmil etmek, açıkçası hiç de haksızlık olmaz.