İletişim Başkanı Altun, dijital haber platformu Fokusplus'a dezenformasyonla mücadele, İsrail'in Gazze'ye saldırılarına ilişkin dezenformasyon faaliyetleri ve İsrail'in Batı medyası üzerinde kurduğu baskıya yönelik değerlendirmelerde bulundu.
İletişimin olmazsa olmaz değerinin, doğru bilgi olduğunu vurgulayan Altun, modernlikten postmodernliğe geçişin iletişim alanındaki yansımasının hakikatin yerine yapay ve sahte olanın ikame edilmesi olduğunu belirtti.
Post-truth (hakikat ötesi) çağını güçlendiren dezenformasyon, mezenformasyon, malenformasyon, sahte haberler, enformasyon düzensizliği gibi iletişim sapmalarına karşı topyekun bir mücadele gerektiğinin altını çizen Altun, Batılı medya organlarının Türkiye başta olmak üzere bölgemizle ilgili dezenformasyona başvurmaktan kaçınmadığının görüldüğünü ifade etti.
İletişim Başkanlığı olarak dezenformasyonu ve manipülasyonu medya alanına ilişkin basit bir problem olarak değil, ulusal güvenlik meselesi olarak gördüklerine dikkati çeken Altun, şöyle konuştu:
"Ne kadar idealize edilirse edilsin, yaygınlık kazanırsa kazansın yalanın, eksik ve yanlış bilginin değeri yok. Kurguların panzehiri ise doğru bilgi, yani hakikatin ta kendisi. Biz hakikati hayatın merkezine koyan bir medeniyetin mensuplarıyız. Dolayısıyla hakikat fikrini ve hakikatin kendisini bayraklaştırmaya devam edeceğiz. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz başta olmak üzere elimizdeki tüm imkanlarla yankı odalarındaki aynaları tuzla buz ederek hakikat mücadelemizi sürdüreceğiz."
Altun, dezenformasyon sorununun küresel güvenlik ve barışı da tehdit eden bir boyut kazanmış durumda olduğunu, dolayısıyla bu meselenin sadece ulusal düzeyde değil uluslararası işbirlikleri düzeyinde ele alınmasının elzem hale geldiğini kaydetti.
Fahrettin Altun, "Türkiye olarak biz Sayın Cumhurbaşkanımızın da birçok kez ifade ettiği gibi Türkiye Yüzyılı'nı bir iletişim yüzyılı olarak kayıtlayacağımız noktasında güçlü bir irade ortaya koyduk. Bu süreçte dezenformasyon sorununu küresel hakikat krizi içerisinde son derece ciddi neticeleri olabilecek bir mesele olarak addediyoruz." dedi.
"Yükümlülüğümüze sonuna kadar sadık kalacağız"
Algı operasyonlarıyla hak suretine bürünerek Türkiye'nin ulusal ve uluslararası alanda ortaya koyduğu meşru ve haklı tezlerin hedef alındığına dikkati çeken Altun, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi hakikati perdelemek için adeta sistemli bir kampanya yürütülüyor. Ancak bu algıları her seferinde boşa çıkarttık. Sistemli çalışmanın avantajlarından da faydalandık fakat bizim en büyük gücümüz, haklı olmaktı. Dezenformasyonu deşifre etmek ve gerçekleri, doğruları ortaya koymak haklılığımızın gereği olduğu kadar hakikate sadakatin de verdiği bir yükümlülüktür. Biz bu yükümlülüğümüze sonuna kadar sadık kalacağız."
Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin faaliyetlerine de değinen Altun, dezenformasyonla mücadelenin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını bölge başta olmak üzere uluslararası boyutu olan ve insanlığı doğrudan etkileyen coğrafyalara ilişkin de çalışmalar yaptıklarını kaydetti. Altun, şöyle devam etti:
"Örneğin İsrail, 7 Ekim'den bu yana Gazze'de gerçekleştirdiği katliamları dezenformasyon ürünü içeriklerle, sahte bilgilerle haklı göstermeye, uluslararası kamuoyunu yanına çekmeye çalışıyor. Ancak biz İsrail'in estirdiği yalan fırtınasına direndik. Dolaşıma soktuğu yalan yanlış haberleri ve bilgileri ifşa ettik. İsrail'in 200'e yakın ciddi dezenformasyon girişimini, yayınladığımız Filistin Özel Bültenleriyle ortaya koyduk. Doğruları uluslararası kamuoyuyla paylaştık. İsrail'in ortaya döktüğümüz tüm yalanları uluslararası kamuoyunda yer alarak İsrail'in yargılanma sürecine referans teşkil etti. Bunun yanında, İsrail'in etkisi altında kalarak yalanlarını yayma misyonunu yüklenen birçok uluslararası medya organı da pozisyonunu gözden geçirmek zorunda kaldı.”
"İsrail kaynaklı dezenformasyonun dünya kamuoyunu hedeflediği açık"
Altun, İsrail'in de en başından beri bu konuda sistematik bir faaliyet yürüttüğüne işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Filistin topraklarındaki varlığı ve genişleyerek devam eden işgal girişimi hukuka aykırı, saldırıları da insanlık dışı olduğu için medyada, özellikle uluslararası medya organları vasıtasıyla dolaşıma soktuğu haberler, kendi yaptıklarını gizlemek ve perdelemek amacını taşıyor. İsrail kaynaklı hibrit tehditlerin ve dezenformasyonun, dünya kamuoyunu hedeflediği de açık. İsrail ordusunun işgalci/yerleşimci anlatılarını pekiştirmek amacıyla Batı medya şirketlerine kavram setleri, sözlükleri gönderdiğini biliyoruz. İsrail istilacı ve işgalci kimliğini gizlemeye çalışarak 7 Ekim'den bu yana yaklaşık 30 bin Filistinliyi katletti. Bunların en az yarısı çocuk ve kadın.
Söz konusu kavram setlerinin, sözlüklerin söylem üstünlüğünü ve meşruiyeti elinde tutma amaçlı olduğuna kuşku yok. İsrail, siyasi, diplomatik, ekonomik gücünü ve bu alanlarda kurduğu ilişkileri, Filistin'de ve Gazze'de kendisini temize çıkarmak için araçsallaştırdı. Batılı medya kuruluşlarının İsrail menşei dili kullanmasının medya organlarının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırdığını görmek gerekiyor. Bundan daha önemli olan ise medya organları eliyle hakikatin ölüme terk edilmek istenmesidir. Medya organlarının görev alanları dikkate alındığında bu durumun medya olgusunun çürümesi ve ölümüyle sonuçlanması mukadder. Dezenformasyonla mücadele ederken, yine dezenformasyon yöntemini kullanmak elbette etik değil. O zaman, basın mensupları en temel ahlaki kuralları dikkate alarak ve en önemlisi ellerini vicdanlarına koyarak haber yapmalı ve hakikatin sözcüsü olmalılar. Kirli bilgiyle mücadele etmenin başka yolu yok."
"Türkiye'nin gücünü ve yaptıklarını küçümseme çabası acizliktir"
Altun, bugün Gazze'de öldürülen Filistinlilerin sayısının 30 bine yaklaştığını ancak bunların açık bir şekilde yalan olan "kafası kesilmiş bebekler" gibi dezenformasyonlar kadar konuşulmadığını ifade etti.
İsrail’in uyguladığı medya baskısıyla Filistinlilerin, varlıkları, canları, toprakları değersiz insanlar, insan dışı varlıklar olarak resmedilmeye çalışıldığını belirten Altun, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın öncü gayretleriyle Türkiye, Filistin başta olmak üzere, mağdur durumdaki farklı coğrafyaların sesi olmuş, onların haklı mücadelelerini desteklemiştir. Türkiye’nin gücünü ve yaptıklarını küçümseme çabası en hafif tabirle acizliktir. Nasıl ki güneş balçıkla sıvanmaz ise mazlumların yardımına koşan, onların sesi olma çabasının değeri de küçültülemez. Ayrıca biz mazlumlara kol kanat gererken kimseden takdir beklemiyoruz. Bilakis tarihimizin, inancımızın, insana bakışımızın ve en önemlisi de Türkiye misyonunun gereğini yerine getiriyoruz ve bu misyonumuzu bundan böyle de aynen devam ettireceğiz."
"Gazzeli mazlum kardeşlerimizin sesi olmaya çalıştık"
Türkiye olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde bu yaşananların siyasi, askeri, diplomatik boyutlarına odaklanıldığı kadar iletişim ve medya boyutlarına da odaklandıklarının altını çizen Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu süreçte daima Filistinli kardeşlerimizin yanında güçlü bir şekilde durmaya gayret ettik. İletişim Başkanlığımızca düzenlenen Kurşun Geçirmez Düşler: Gazzeli Çocuk Ressamlar Sergisi, Gazze Savaşı'nda Medyanın Hakikat Mücadelesi Sempozyumu, Filistin İçin Tek Yürek Zirvesi gibi uluslararası etkinliklerde ve bu kapsamda çıkardığımız birçok yayında Filistin davasının ve Gazzeli mazlum kardeşlerimizin sesi olmaya çalıştık. Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz aracılığıyla İsrail'in medyaya yönelik baskısını kırmayı, bu konuda gerçekleri ortaya çıkarmayı kendimize şiar edindik. AA ve TRT de bu süreçte sahadaki gerçekleri ortaya çıkarmak ve dünya kamuoyunun gündemine taşımak için yoğun bir çaba sarf ediyor. İİT Enformasyon Bakanları Olağanüstü Toplantısı da kurumsal çabamızın uluslararası boyutuna işaret eden önemli bir örnek.
İsrail'in Gazze işgali bir gün bitecek. Fakat biz bugün yaşananları unutmayacak, her fırsatta İsrail'in katliamlarını, savaş suçlarını ve soykırımını uluslararası kamuoyunun gündemine taşıyacak, İsrail'in kabarık suç dosyasını anlatmaktan geri durmayacağız."