Mutlu evliliğe sahip olanın yolu, ‘aile değerlerini’ bilmekten geçer. Ailenin önemimi yaşamında hissederek büyüyenlerin kurduğu yuva, problemsizdir. Eşlerin öncelikli isteği, her açıdan sağlıklı bir nesil yetiştirmek olmalı. Sevginin, saygının, anlayışın ve fedakârlığın barınağı olan ev, önce benimsenmeli. Öylesine, yaşamın bir ucuna eklenmiş bir kapı olmamalı yuvalar.
Aile, çiftlerin değer yargıları çerçevesinde kendi disiplinleri ile şekillenip, kurulmalı. Dışarıdaki hayatı evin içinden uzak tutmayı başaran eşler, aile uyumunu yakalamış demektir.
Baba: Ev sorumluluğunu bilen, aile saadeti için didinen, çocuklarının iyi yetişmesi için çırpınan, zorlu şartlarda kazanç sahibi olsa da, güler yüzü ailesinden esirgemeyen, her halükarda yuvasına çözüm odaklı yaklaşan, sevgi ve saygının mimarı güzel insandır…
Anne: Yuvanın mutluluk filizi, affı – hoş görüyü el üstünde tutan, büyüğüne karşı hürmetli, çocukları ve eşinin rahatı için daim öz verili, yeri geldiğinde yokluğu aile bireylerine hissettirmemek için titizlenen, çocuklarına ve eşine aşık kristal bir kalptir…
Çocuk: Anne – baba sevgisinin her şeyin üzerinde olduğuna inanan, huzurun ailede olduğunu görerek büyüyen, edep – haya duygusu ile yetiştirilen, toplumun kalkınması için, üretici kimliğe sahip, evin büyüseler de hep neşesi olarak kalan, dünyanın en tatlı – en güzel varlıkları, anne ve babanın yaşam kaynağıdır…
Baba, anne ve çocuk portesi aile bağlarını güçlendirmeli. Birbirinden güç alan, eksikleri tamamlayan, sabrı çoğaltan aile üyeleri, merkeze İslam ahlakını almalı. Evin duvarları vefa ve sadakat olmalı. Aile önce merhamet demektir.
İnsan, insanlıktan çıktığında, hedonizmin kölesi olduğunda, kendisine ve ailesine karşı saygıyı kaybeder. Günümüz insanı, İslam terbiyesinden uzaklaştığı için, yuvalar yıkılıyor. Filmlerde, dizilerde topluma dikte edilen modern aile yapısında, erdemli yaşam ve ahlak hiçe sayılmakta. Romantizm çatısı adı altında yasak aşklar , masumane bir çerçevede ruhlara servis edilirken, aile tahrip olmakta. Aileyi sarsan hatalar, medya kanalı ile normalleşiyor. Evlilik programları yuvalara zehrini saçtı. Her gün çocuklarını, karısını, kocasını bırakıp, başka birine kaçan kişilerin hikayesini izliyoruz. Bu tarz programlarda, insanlar birbirini deşifre ettikçe, ahlaki çözülme hız kazanıyor. Yasaklar ortaya saçıldıkça, ayıp kavramı renk değiştiriyor. Unutulmayalım aile huzursuzsa, toplum da huzursuzdur.
‘’Hayatımıza giren herkes değerlidir; ama herkes özel değildir. Saygı hepsine, sevgi layık olana verilir. İnsan seviyorsa iki şeyi asla yapmaz. Aldatma ve ağlatmaz. Çünkü aldatmak insan onuruna, ağlatmak ise insan yüreğine yapılmış en çirkin saldırıdır.’’ diyor Erich Froom. İnsan kendini sevmiyorsa, kendine ve sorumluluk sahibi olduğu herkese karşı nankördür.
Bugün Avrupa’da 1950 lerde yayılmaya başlanan evlilik dışı çocuk sahibi olmak, günümüzde bizde de hız kazanmaya başlamıştır. Muhafazakâr bir baba – anne, çocuğunu yıllardır İslam terbiyesi ile büyütüyor. Yaşı elliye- altmışa gelmiş olmasına rağmen, ikinci baharımı yaşayacağım diyerek, bir başka ilişkiden çocuk yapıyor. Evin çocuğunun ahlak yapısına, İslami yapıya, evlilik hayatına bakış açısını düşünün. Fitnenin, menfaatin alıp başını gittiği bu çağda değer yargıları zevke, şehvete, paraya kurban ediliyorsa yeni nesilde bir iç kırılma olması doğaldır.
Camiden çıkmamış ebeveyn kendini muhafaza edemiyorsa, dijital çağ çocukları ne yapsın. Evlilik dışı çocuk ele alındığında, akla gelen şey; sosyal haklar ve kimlik sorunu. Bu ahlaksız açının topluma, sosyal hayata ne denli aksettiği işlememekte. Hatanın üzeri hukuk ibaresi ile örtülmekte. Bu anne – babayı seçme hakkı olmayan çocuklar için avantaj. Aile değerleri için dezavantaj. Ahlaksızlık ambalajı sağlamlaştıkça, aile deforme olmaya devam edecektir.
Ahlaksızlık meşrulaşmaya başladığında, toplumun suç oranı yükselir. Boşanmalarda, evlilik dışı konularda gündemi nafaka, tazminat, hukuk işgal etmekte. Yetimhanelerde yetişen, bozuk psikoloji ile doğar doğmaz öldürülen çocuklar ile ne kadar ilgiliyiz. Çocuk ve ahlak için verdiğimiz mücadele yeterli mi? Gençler evlilikten korkuyor ve evlenmeden ilişki yaşamak istiyorlar
Mutlu yuva, emektir. Ev çaba, azim ve sorumluluktur. Kendi nefsini düşünenler, hayat mücadelesini ailesi için vermeyenler nerede olurlarsa olsunlar, iç huzuru bulamazlar. Ev huzuru, insanlık sanatıdır. 2019 yılında gösterime giren, ‘Rüzgarı Dizginleyen Çocuk’ filmi, Malavi’de yaşayan, on üç yaşındaki bir çocuğun ailesi için, kıtlıkla verdiği mücadeleyi anlatıyor. Okulu bırakmak zorunda kalan çocuk açlığa, ölüme, yoksulluğa dur demek için, rüzgar türbini yaparak, bir başarıya imza atmıştır. Ailedeki dayanışma hakkında ince mesajlar veren film, gerçek bir hayat hikayesini işlemiştir. Heva ve hırs doğrultusunda hareket edenler, şehvet ve konfor odaklı yaşam için manevi yapıyı reddedecek kadar nefse hizmetçi olmuşlardır. Nereye gidilirse gidilsin, insan içindeki güzelliğe kör ise yaşama sanatını icra edemez.
Bugünün penceresine şöyle sesleniyor, Ali Fuat Başgil: “Çünkü saadet tamamıyla gönül işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve saadeti sırf servet, iktidar ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.’’ Kalbinizin içine emanetsiniz…