Son 10 yıldır kırmızı et tedariğinde sıkıntı yaşanıyor. Arz yetersizliği iç piyasada fiyatların fırlamasına sebep oluyor. Bunu önlemek için ilk akla gelen ithal et kolaylığı oluyor. Et ithalatına bu kadar ihtimam gösterilmesinin hikmeti ne ola!
İthal et kolaycılığının orta ve uzun vadede yerli besicileri ne hâle getireceğini göremiyor muyuz? Bu gidişle yerli besi, yerli besici diye bir şey kalmayacak! İthalat yaparak günü kurtarabilirsiniz belki ancak bunun, en büyük ekonomik sorunumuz olan cari açığın artmasına yol açtığını da unutmamak gerekiyor.
Zengin yemek kültürümüzü dünyaya tanıtma konusunda sıkıntı yaşıyoruz, böyle giderse bu sıkıntı daha da artacak. Nedeni rekabet! Yeme içme sektörünün küresel markalarla rekabet gücünü kaybetmesiyle bu sektördeki yatırımlar yabancı yatırımcının eline geçecektir.
Sihirli kelimelerin, süslü cümlelerin bu ülkeye faydası yok. Türkiye’yi ayağa kaldırmak için faydalı ve kalıcı icraatlar yapmalısınız.
Puslu hava tüccarlarına, fırsatçılara çağrımdır: Fırsatçılık etmeyin, insanların et yemesine fırsat verin!
Laf tarım ve gıdadan açılınca, konu kırmızı et olunca iş dönüp dolaşıp Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ilgili planlarını benimsememek, tespitlerine katılmamak mümkün değil.
Et ithalatını Türkiye’nin gündeminden çıkaracaklarını iddia eden Yumaklı, bu konuda önemli adımlar attı. Kararlı çıkışlar yaptı, yapmaya da devam ediyor. Bakan Yumaklı hayvansal üretimde; süt, besi ve kanatlı yetiştiriciliği için planlama kapsamında yeni bölgeler belirlediklerini ifade ediyor.
Bölge belirlemesi yapılırken su potansiyeli, iklim özellikleri, mera varlığı, yem bitkisi yetiştiriciliği ve pazara yakınlık dikkate alınıyor. Kayıtlı işletme sayısının maksimum rakama ulaşması, sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması, aile işletmelerinin desteklenmesi, hastalıktan ari işletme sayısının çoğalması gibi başlıklar tam isabet.
Amaç ne?
Sürdürülebilir, güçlü, dirençli bir hayvancılık sektörü hedefleniyor. İthalatı bitirmekle birlikte, ihracat atağına kalkma hedefi var. Peki böyle bir vaat gerçekte karşılık bulabilir mi, mümkün mü? Doğru planlama yapılırsa elbet mümkün!
Kesime giden ineklerin farkına varılırsa, küpe sayımıyla şişirilen hayvan varlığı yerine gerçek hayvan varlığımız arasındaki uçurum kabul edilirse neden olmasın! Hayvancılık desteklemelerinin doğru adreslere ulaştırılması sağlanırsa, sağlıklı geri bildirim alınırsa tabii ki mümkün.
Çorak topraklara serpilen tohum misali, sadece demek için her önüne gelene verilen paralar, çöp projelere akıtılan kaynaklar… Rüzgâra savrulan para, milletin parası; yetimin hakkı, milletin umudu!.. Bilinçsiz desteklemeler doğru yatırımlara kanalize edilirse hayvancılık tekrar canlanır, et ithalatı da gündemimizden çıkar.
Lokanta ve restoranlar kan kaybediyor!
İstihdam sağlayan en önemli sektörlerden yeme içme sektörü zor zamanlar yaşıyor. Sıkıntı büyük, mekân müşterisi elini ayağını çekti, paket servis gelirleriyle suni teneffüs yapmaya çalışıyorlar.
Evet! Restoran ve lokantalar zorlukla ayakta durmaya çalışıyor, sebebi belli. 2022 yılında başlayan fırsatçılık vurgunu; girdi maliyetleri, kalifiye eleman sıkıntısı, fiyatlar şişirildiği için kaçan müşteriler…
Bu sektörün toparlanması gerekiyor; ayakta kalması, hayatına devam etmesi bir zaruret. Hem istihdam anlamında hem de Türk mutfağının geleceği anlamında büyük önemi olan restoran ve lokanta dünyası bir şekilde varlığını sürdürmeli.
Bu iş yerleri kapandıkça işsizlik artacak, artan işsizlikle sosyal denge bozulacak, enflasyon canavarı tekrar mutfaklara dalacak demektir.
Başka?
Türk mutfağının temsili, icrası, varlığını sürdürmesi açısından da büyük sıkıntılar yaşanacak. Hem sektörel birikim hem rekabet şartları sektör temsilcilerini yeni tatlar keşfetmeye, geçmiş lezzetleri tekrar diriltmeye yönlendiriyordu. Bu insanlar sektörden çekildiği zaman bütün bu gelişmeler akamete uğrayacak; hatta unutulup gidecek.
Özetle, restoran ve lokantalar toplumun can damarı gibi, varlıklarını devam ettirmeliler, ayakta kalmalılar. Sebepleri yukarıda sıralamaya çalıştım.
Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı!