“Eşim bana iyi davrandıkça, gülümsedikçe içimden bağıra bağıra ağlayasım geliyor, ‘Neden şimdi?’ diye yakasına yapışıp hesap sormak istiyorum fakat ‘Bari bundan sonrası iyi gitsin’ diye kendimi tutuyorum. Çocuklarım çok mutlu, babalarını yeniden buldular sanki. Fakat ben o kadar kırılmış ve un ufak olmuşum ki, bir türlü kendimi toparlayamıyorum. İçimdeki bir ses bana, ‘Bakalım bu tutumu ne kadar sürecek?’ diyor. Diğer bir ses ise, ‘İnsan öğrenebilir, belki gerçekten pişman oldu ve bundan sonra daha iyi olacak, bekle ve gör’ diyor.”
“Eşimi dışarıdan gözlemliyorum ve bakıyorum ki, o sert, kaba ve duymayan insan, duyan, anlayan ve elinden geleni yapan birisine dönüştü. Peki benim o kadar ağlamalarım, yalvarmaların neden tesir etmemişti, eşimin bu dönüşümünün arkasındaki dinamik neydi? Düşündüğümde parça bölük bazı ipuçları buldum zannediyorum. Ailesi ne yaparsa yapsın onu kırmamak adına ‘Hayır’ dememiş, her şeyi kabul görmüş. Ben annesine eşimin bizi yok sayarak yaşadığını anlattığımda, kayınvalidem babası da öyleydi, ben bunlara lâf anlatamadım, kızım çocukların var sabret’ dedi. Oradan da bir yardım göremedim. Eşim erkek ya, evin bacasını tüttürecek ya, ailesine yeri geldiğinde sahip çıkacak ya, işte bu gerçekler, kimsenin ağzını açtırmamış ve oldukça şımarık, sorumsuz, lâf söz dinlemeyen, keyfine konforuna düşkün bir adam olmuş. Bu hali hep onaylanmış. Benim sözlerim ise, o kalın duyarsızlık duvarlarına çarpmış ve hep geri dönmüş.”
“Ben bu durumdan ne öğrendim derseniz, herkesin sınırlarını baştan oturup konuşması lâzım, kimsenin hayatı birilerinin sorumsuzca at koşturabileceği boş bir alan değil. Demek ki insan isteyince yapabiliyormuş. Gerektiği zaman iki tarafın büyükleri de devreye girsin. Gerekirse kadın tek başına yardım alıp bilinçlensin. Bu kadar eziyete, insanı tüketmeye kimsenin hakkı yok. Fakat kadın da kırmasın ama kırılmadan dik dursun, kendini koruyacak şekilde bilgilensin, yeri geldiğinde, ‘Bir dakika, daha ileri gidemezsin’ diyebilsin. Bu arada, ailesi kızın yanında olmalı, sık sık hatır sormalı, evine gidip gelmeli. İç işlerine iki tarafın da aileleri karışmamalı fakat çocuklarının zorda kaldığı durumlarda şefkatli ve kararlı bir şekilde konuşulmalı. Her insanın bir tek hayatı var ve o hayat Rabbimize (cc) ibadet etmek, insanca ve Müslümanca yaşamayı örneklemek için var. Yani şimdi elim yüreğimde, sabırsız, kırgın, üzgün bir vaziyetteyim. Bari bundan sonrasının iyi gitmesi için duadayım fakat olmazsa da insanca yaşamak için kararlıyım.”
İnsan, eğitildiğinde insana yük olmaktan çıkar. İnsan öğrendiğinde zihnindekilere paralel yaptıkları da değişir. Öğrenmek her yaşta çok kıymetlidir fakat bu öğrenme, bütün çareleri tükettikten sonra olursa, bilelim ki dökülen kabını doldurmaz ve kırılıp un ufak olan kalp yeniden kolay kolay eski haline gelemez. Akıl, yük olmamak için ne ve nasıl olacağını öğrendikçe yük alır ve hayatı kolaylaştırır. Ya İlâhi, Sana uymayan yaşama biçimlerinden bizi ilim, ahlâk ve lütfunla-ikramınla koru.