Bir ara Türkiye’de ‘Uruguay eski Cumhurbaşkanı Jose Mujica rüzgarı’ esiyordu, hatırlarsınız: Başkanlık sarayına yerleşmeyi reddeden, söylendiğine göre sahip olduğu tek şey bir Vosvos olan ‘devrimci’ lider.
Türkiye’de ilginin bir anda Mujica’da yoğunlaşması ve Mujica’nın ‘başkanlık sarayında oturmayı kabul etmemiş bilge lider’ şeklinde pazarlanması, durduk yere değildi elbette: O sıralarda Külliye’nin inşaatı tamamlanmış ya da tamamlanmak üzereydi. Bir FETÖ ürünü olan ‘Erdoğan sarayda oturacak’ tezviratına ‘devrimci lider Mujica’nın sade yaşamıyla’ katkı yapılıyordu, o kadar.
Kitap yazdı bahanesiyle Türkiye’ye bile getirdiler 80 yaşındaki adamı. Neredeyse zorla bir kitapevinde saatlerce oturtup, ‘Gezi eylemlerine seyrettiniz mi?’ gibi abuk subuk sorular da sordular (Mujica’nın cevabı hayır olmuştu).
Uruguay’ın eski liderinin ‘devrimciliği’ ile falan ilgilenen yoktu elbette: ‘Ak saray ve Gezi’ propagandalarına bir faydası olur diye düşündüler, önce pazarladılar, sonra getirdiler; geldiğinde de bu bağlamda sorular sordular. Bu -ilgisizliği- şuradan da anlayabilirsiniz: Mujica’nın Brezilya’daki muadili Lula da Silva’ya (ve yerine gelen Dilma Rousseff’e) henüz bir darbe gerçekleşti. Mujica’nın vosvosu üzerinde tepinenlerin gazetelerinde bu darbe hakkında tek satır bile yer almadı.
‘Türk solu’nun ilgisi ve pazarlamasından bağımsız söylüyorum: Mujica elbette değerli, farklı bir liderdi. Birleşmiş Milletler’de “Kalıcı olan aşk, dostluk, dayanışma ve ailedir. Belirleyici olan hayat olmalıdır. Birikim, tüketim değil” şeklinde farkını ortaya koyan bir konuşma yapmıştı. Tüketimi merkeze alan ve aile kavramını yok eden modern yaşama BM salonlarından yükselmiş bir itirazdı. Fakat artık fazla uzağa gitmemek gerektiğini düşünüyorum.
DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR
Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’nda bir konuşma yaptı. İlk söylediği ‘size rağmen buradayım’ demek oldu (“Karşınızda bulunuyorsam milletimizin cesur ve asil duruşu sayesindedir”). Daha sonra şu ifadeleri kullandı: Dünyanın birçok ülkesinde insanlar açlık ve sefaletle boğuşuyor. 21. yy. için utanç verici bir tablodur… Katliamlardan kaçan insanları dünya, batı almayabilir, ama biz alacağız. Çünkü insanız… BM ve AB bize verdiği sözleri tutmadı… PYD terör örgütünün önceliğinin DAEŞ ile mücadele etmek olmadığı Fırat Kalkanı Harekâtı’yla birlikte açıkça ortaya çıktı… Suriye rejiminin insanları açlığa mahkum ederek ‘Ya teslim ol ya öl’ politikasına BM ve Güvenlik Konseyi daha ne kadar müsamaha gösterecek?.. Hür bir Filistin’de yaşama imkânı tanınması, uluslararası toplumun Filistinli çocuklara bir borcudur… 5 ülkenin ağzına dünyayı mahkûm edemezsiniz. Ama dünya şimdi bu 5 ülkeye mahkûm edildi… Erdoğan, en son da; İslam karşıtlığının bir tür ırkçılık olduğunu ifade etti.
ABD BAYRAĞININ SERİNLİĞİ
Erdoğan bu konuşmayı, ‘devrimciyim’ diyenler Suriye’de (Tel Abyad’da) ABD bayrağı ile serinliyorken yaptı. Tabiri caizse: Tam bir ‘dünyanın başına bela devrimci lider’ konuşmasıydı. Özellikle “Dünya 5’ten büyüktür” sözünün kıymeti ilerleyen yıllarda daha net anlaşılacaktır.
Türkiye’de Mujica’nın vosvosu üzerinde tepinenlerin emperyalizme sıkı bir tekme olan bu konuşmaya tepkisi ise, “Salon boştu” oldu. Ne diyelim: ABD bayrağının altında bol serinlikler dileyelim…