Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ardından Mısır’a gerçekleştirdiği tarihî ziyaret Arap sokağında da yakından takip edildi.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi’nin Erdoğan’ı havaalanında karşılaması ve ziyaret boyunca Kahire’den kameralara yansıyan görüntüler, Mısırlı muhaliflerin ve Arap Baharı yanlılarının karmaşık duygular yaşamalarına sebep oldu.
Ziyarete yönelik eleştirilerin bir kısmı Mısır’daki mevcut yönetimin rahmetli Muhammed Mursi’ye, Müslüman Kardeşler liderlerine ve üyelerine yaptığı zulme tepkiden kaynaklanıyordu.
Söz konusu eleştiriler kuruluş sürecinde AK Parti’ye yöneltilen eleştirileri hatırlattı.
Millî Görüş çizgisindeki partilerin Anayasa Mahkemesi tarafından arka arkaya kapatılması üzerine Erdoğan ve arkadaşları “sürekli aynı çıkmaz sokağa girip duvara toslamanın bir yararı olmadığına” kanaat getirmişlerdi.
Parti içinde köklü bir değişim yapamayacaklarını anlayınca da ayrılıp AK Parti’yi kurdular.
Bugün gelinen noktadan baktığımızda o zaman yapılan durum değerlendirmesinin ve verilen kararın gayet isabetli olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Hâlbuki o günlerde Erdoğan’a ne ağır suçlamalar yöneltilmişti.
Siyaset “mümkün olanın sanatı” şeklinde tarif edilir ve siyasetçinin görevinin “çözümü mümkün hâle getirmek” olduğu ifade edilir.
Gerçeklikten kopmamak ve koşulları iyi okumak başarılı bir siyasetçinin en önemli özelliklerinden biridir.
Türkiye’de başörtü sorununun AK Parti iktidar olduktan çok sonra çözülebildiğini, bir zamanlar başörtünün sadece üniversitede serbest olması hayal edilirken koşullar normalleştikten sonra devlet kurumlarında ve orduda dahi yasak olmadığını unutmamak gerek.
Erdoğan bu yaklaşımı dış politikada da uyguluyor ve bunu -kendi kişisel duygularını bir yana bırakarak- Türkiye için yapıyor.
Türkiye’de “duvara toslanınca” parti kapatılıyordu ancak dünyada “çıkmaz sokağa girmek” ülkeye telafisi imkânsız zararlar verir.
Sırtında yumurta küfesi olmayan, herhangi bir sorumlulukları bulunmayan ve sabah akşam sosyal medyada bolca eleştiri yapıp duyar kasanların hem kendi halklarına hem de ümmete verebilecekleri bir şey yok.
Küresel ve bölgesel koşullar, ülkelerin karşı karşıya olduğu tehditler ve meydan okumalar Türkiye ve Mısır’ın ihtilaflı konuları bir yana bırakıp ortak çıkarları doğrultusunda iş birliği yapmalarını gerektiriyor.
Neyse ki bunun farkında olan ve devlet adamlığının anlamını bilen, daha insaflı ve rasyonel yorumlarda bulunanlar da var.
Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra kurulan ilk hükûmette Hukuk İşleri ve Meclisten Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Muhammed Mahsub, Erdoğan’ın Mısır ziyaretinin memnuniyet verici olduğunu belirterek “Doğu Akdeniz ve Gazze gibi iki ülkenin iş birliğini zorunlu kılan büyük sorunlar, belli bir siyasi rejimden memnun olup olmamaya göre ele alınamaz” dedikten sonra şunu ekliyor:
“Bir ülkede adalet değerlerinin, özgürlük ve insan hakları ilkelerinin yerleşmesi mücadelesi sadece o ülke halkına düşen bir görevdir.”
Muhammed Mahsub bu görüşünde yalnız değil.
Abdülfettah Es-Sisi’ye ne kadar muhalif olursa olsun, Ankara-Kahire yakınlaşmasının ülkesinin yararına olduğunu söyleyen çok sayıda Mısırlı var.