Toprağın damarları çatladı yine… Taş üstünde taş, dam üstünde çatı kalmadı. İnsanlar arasında henüz ölmemiş olanlar sokakta ağlaştılar.
İstanbul’dan gelen ile Ankara’dan gelen, aynı yıkıntı altında kalanları kurtarmak için birbirine omuz verdi. Sisam Adası’ndaki deprem İzmir’i vurdu. 17 apartman üzerine fay hatlarından çentik atıldı.
Üç yanı denizler ile çevrili memleket toprağını adeta ‘tuzlu su’ alttan alta çürütmüş gibi…
*
Bornova Stadyumu’na kurulan çadırların sakinleri, dışarıdaki depremin etkilemediği binalara bakıyor. Stat içindeki evsizler, evlerinde oturanlar ile göz göze oturuyor, tepelerine yıkılıp gitmiş apartmanlarını düşünüyor. Varillerin etrafında keder içinde ısınmaya çalışan bu insanlar, geceleri perdelerin arkasında sıcacık görünen ışığa, camlardaki buğulara dönüyor; zihinlerinde bir hafta önce maaile oturdukları evleri, ızdırabın “doz aşımı” ile hissizliği yaşıyor gibiler…
Stada komşu huzurlu evlerindeki insanlar, konforlu yataklarına girerken; onların gözüne, soğuk geceler boyunca uyku girmiyor. Zor günlerde bir de yakınlarını ve birikimlerini kaybetmiş olmak, hepsinin boyunlarını büküyor sabahın ilk ışıklarına kadar.
Kimisi ölen eşini, kimisi evladını, kimisi babasını özlüyor; derin bir eksiklik ve boşluk duygusu içinde… ‘Ateş çıtırtısı’ dahi yaralıyor yüreklerini…
Küçük ve titrek alevler, ömürlerinin her an sönmekte olduğunu hatırlatıyor omuzlarında battaniye olan insanlara, kaybettiklerini de düşündükçe…
Deprem bir yanda, öldürücü salgın hastalık öte yanda…
Yağışların balçığa çevirdiği çamurdan zeminde kırılıp ortalığa saçılmış incecik parçalarıyla ‘anı aynası’ bir daha toparlanamaz duruyor.
*
65 saat sonra Emrah Apartmanı’ndan çıkarılan Elif Perinçek ve 91 saat sonra Rıza Bey Apartmanı’ndan çıkarılan Ayda Gezgin, masumiyet dolu gülümseyişleri ve molozların arasından uzattıkları tozlanmış, minicik elleriyle gözümüzdeki yaşları silmişti.
Birkaç dakikalığına da olsa; son dönemde terör, savaş, pandemi gibi millete çarpan ‘bela otomobili’ frenine bastı Elif ile Ayla, küçücük ayaklarıyla…
Kalplerinde günlerce süren çarpıntılar, zonklamalar ve bunalımlar olan o çocuklar, göğüslerinin üstünde “deprem diye” annesi için, abisi için sarsılıyorlar hâlâ…
Merhametsiz olanlar da Elif’in tuttuğu parmak ve Ayda’nın tebessümü üzerinden “bardak, kalemlik, saksı, çerçeve, köfte, yatak, gözyaşı ve tıklama” üreterek, özetle ‘pazarlama stratejileri’ ile insanlığını ortaya koyuyor.
İnsan ile fırsatçı arasına, fedakâr ile tamahkâr arasına fay çekiliyor İzmir’de.