Sevince beklentileri artıyor insanın. Yük olmaktan imtina edip sevdiğini kalbinde yücelttikçe sevda hırpalayan bir tufana dönüşüyor da içimizin şehirleri tarumar oluyor zaman zaman.
Sevda dedimse, sevmek dedimse, sadece bir kadının bir adama gönül vermesinden söz ediyor değilim.
Benim için, birini canıma dost bilmek, saf bakışlı bir çocuğun geleceğinden endişe etmek, yüzünü, sesini bilmediğim güçlü bir kalemin ifadelerinden beslenmek, işini gücünü severek icra etmek sevdalarımın bir parçası. Hatta hatırası olan eşyalar, şarkılar, türküler, şiirler de…
Yaşadım, gördüm ve bildim, gönül bağladığım nem varsa imtihanım. En çok kimi ve neyi sevmiş isem onlardan kedere yakalandım. En güvendiğim yanımdan yaralandım.
Bu tecrübemin ardından, “Ey âlemlerin Rabbi Allah’ım; ben dilemeden ömrüme ikram ettiğin her bir şey bana çok yakıştı. Annemi, babamı ben dilemedim, güzeller güzeli İstanbul’da yaşamayı ben seçmedim. Ancak ben ne diledim ise hep hırpalandım. Varmak istedim uzak kaldım. Almak istedim borçlandım. Tamam olmak diledim yarım kaldım. Ey beni benden iyi bilen Allah’ım, beni benden esirge. Senden dilediklerimi katında merhametinle, lütfunla süsleyip öyle ikram buyur ki, hem ömrüme hem kalbime yakışsın.” Diye sürüp giden dualara durdum.
Sonra fani sevdaların, heva ve heveslerin kalbimi yaralayıp kanattığından beridir, sevdalarıma, evimden şehrime, şehrimden vatanıma, vatanımdan sınırlar ötesi coğrafyalara uzanan bir sınırsızlık belirledim. Kalbim şimdi daha kocaman. Acım sızım çok ama insanlardan beklediğim vefadan daha yüce olan Rabbimin rızasına talibim şimdi.
Böylesi savruluşlarımın tesiriyle, aşk şiirlerini de bir başka okur oldum.
İşte Sezai Karakoç’un “Mona Roza”sından birkaç dize…
Gözlerim “Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza” mısraına değdiğinde, sarı saçları, küçücük yumruğu ile onlarca İsrail askerine meydan okuyan Filistinli minik kız Ahed Temimi karşımda duruyor. O büyüyor, ben küçülüyorum.
“Henüz dinlemedin benden türküler” dizesiyle zalimlere meydan okuyor kalbim. Müslüman olanı insandan saymayan zalimlerin Yahudi’sine, Hristiyan’ına, bir gün yekvücut olup mü’minlerin besteleyeceği türkülerin ritmiyle kıyama kalkıyorum.
“Benim aşkım sığmaz öyle her saza” derken şair, ben dünyaya meydan okuyan Cumhurbaşkanımızın ümmet aşkına hayran kalıyorum
Aşka dair güzel söylenmiş bu şiirin “En güzel şarkıyı bir kurşun söyler” dizesini sık sık geçirip içimden, şehadeti umarak şimdi, Mescid-i Aksa’ya revan olmak diliyorum.
Aşka dair söylenmiş bütün şiirleri ve Müslümanların tüm dualarını; “Neo Haçlıları”nın, Pentagon güçlerinin ve Budistlerin Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Afganistan’da, Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Bangladeş’te, Mısır’da günde 80 ton bomba kullanarak katlettiği mü’min kardeşlerime ithaf ediyorum.
2017 yılında “Nüfus seyreltme faaliyeti” olarak adlandırdıkları terör faaliyetleriyle 180 bin Müslümanı katlettiği halde, insan haklarından söz eden, insanlığın yüz karası ABD ve Avrupa’nın Modern Haçlı ordularını, İsrail’in Yahudilerini ve Budistleri yakacak cehennemin varlığına hamd ediyorum.
Doğu’da ve Batı’da, Kuzey’de ve Güney’de, dünyanın herhangi bir köşesinde iman etmiş kardeşlerimizin mezhep kavgalarından arınıp “Tek Yaratıcı, tek din (İslam), tek Peygamber, tek ümmet” birlikteliğine davet ediyorum.