Önceki yazımda küçücük bir çocukken anneme ‘Et-tehiyyâtü’ duasının iki ayrı nüshasını sorduğumdan, onun da birisini göstererek en doğru nüshanın bu olduğundan, zira bunun “İmam-ı A’zam: En Büyük İmam” nüshası olduğunu söylediğinden söz etmiştim.
Bu cevabı işittiğimde ilk aklıma gelen, (sınıfımızdaki bir) diğer çocuk olmuştu. O da evine gidip annesine soracak ve o da kendisine “Büyük İmam”ın başka bir imam olduğunu söyleyecekti! İşte o vakit “en büyük imam”ın kim olduğunu nasıl bulabileceğimi kendi kendime sorgulamıştım.
İşte bu yüzden, eğitim almak için Ezher’e gitmem gündeme geldiğinde, kendi kendime şöyle demiştim: Mademki din ilimlerinin kaynağına gidiyorum, bu, gerçeği keşfetmem ve sorularımın cevaplarını öğrenmem için bu iyi bir fırsat…
Mısır’daki eğitimim esnasında, zamanımın büyük kısmını “Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye: Mısır Millî Kütüphanesi”nde geçiriyordum. Kataloglardan İslamiyet hakkındaki kitapları araştırıyordum. Hem lehte hem de aleyhte yazılanları inceliyor, bunlara yazılan reddiyeleri de okuyordum… Kitabevinin kapısından her çıkışımda; “Aah, bu mekânda ihtiyacım olan ne kadar da çok fikir ve bilgi varmış!?” diyordum.
Her insanın zaman zaman baş ağrıtan ve kafa karıştıran soruların hücumuna uğradığını biliyorum: Gerçeği nasıl bilirim? Eğitimsiz sade bir insan bu sorularla karşılaştığında şöyle der: Şayet falan ülkede doğmuş olsaydım filanca dine mensup olurdum…!!
Hem yerel hem de küresel büyüklerimizi araştırmaya, en büyük imamın kim olduğunu sorgulamaya başladığımdan bu yana tam üç çeyrek asır geçmiş… Çocukça başlayıp felsefi boyutta devam eden sorgularım, bilgi edinme konusunda beni iki kaynağa götürdü: Kur’an-ı Kerim ve dünya tarihi.
İncil’de anlatıldığına göre, İsa aleyhisselam takipçilerini, -hakikatte yırtıcı kurtlar olduğu halde- kuzu postuna bürünen yalancı peygamberlere karşı uyardığında öğrencilerinden biri şöyle sorar: Ey öğretmen! Kurtlarla kuzuları nasıl ayırt ederiz? Onlara tek cümlelik kısa bir cevap verir: “Onları meyvelerinden tanıyabilirsiniz. Hiç dikenden üzüm, devedikeninden de incir toplanabilir mi?”*
Akıbetleri, neticeleri ve geri dönüşleri (verimliliği) araştırmak… Tarihsel yöntem ve bilimsel üslup işte budur. Bu, ince ve hassas bir dengedir ve ne kadar zor olursa olsun, başvuru kaynağıdır. Kur’an, sonuçlar dengesini değişim yasasının hemen ardından dile getirir. Bu yasa ise olayları doğru okumak ve önce kendini değiştirmekle işlemeye başlar. Bunun ardından su ve ateş ile bunlara karışan çerçöpün durumu söz konusu edilir:
“… Köpük (yanlış) kaybolur gider, insanlara yararı olan (doğru) da yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle örnek verir.” (Ra’d 13:17).
‘Köpük yasası’ “Lâ ikrâhe fi’d-dîn: zorlama dinde (aslâ) yoktur.” (Bakara 2:256) ayetiyle ilişkilidir. Kâfirlikten korkmayın, siz asıl düşünce ve bilgi darlığından korkun! Dünyayı ve tarihi öğrenin. İnsanoğlunun neler geliştirdiğini, ne gibi bâtıl inançlar ve ne gibi değerler ürettiğini öğrenin… Bu, kaosa adım atmak değildir. Çünkü tüm bunlar köpük yasası kapsamındadır ve yasa hiç kimseye acımaz. Hatalı ve bâtıl fikirleri yok eder. Kimin büyük imam olduğunu kimin de olmadığını ortaya çıkarır.
“Zorlama dinde (aslâ) yoktur.” fikri ahiretteki hesapla da ilişkilidir. Zira o gün kimse başkasının yükünü (sorumluluğunu) yüklenmez (En’âm 6:164). Çünkü o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, hanımından ve çocuklarından kaçar (Abese 80:34-36)… Büyük imamına sığınmak istese de nafile… Çünkü o ‘büyük imam’ı da ondan kaçacaktır:
“Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerine uyanları terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur.” (Bakara 2:166).
Belki bu konuyu daha sonra bir başka makalede yine ele alırım, Allah izin verirse.
Çeviri: Fethi Güngör
* Matta İncili’nde (7:15-23) anlatılan “Ağaç ve Meyve” başlıklı pasajın tamamını okumak için bakınız: , 12.12.2018.