Eleştiri, gelişmenin önünü açan araçlardan biridir. Tenkit, kritik, münakaşa, müzakere, teze karşı anti tez… Tüm bu kavramlar eleştiri kavramının içerisinde değerlendirilebilecek kavramlardır. Mizah kavramı ile de açıklanabilir eleştiri. Öneri, tavsiye, nasihat, dikte, yönlendirme…
Kaybedilen yüzlerce değerden biri de eleştiri yapma yol ve yöntemidir. Bilindiği üzere eleştiri olumlu eleştiri, olumsuz eleştiri ve öz eleştiri olarak sınıflandırılabilir. Yapılan ya da planlanan işlerin olumlu ve olumsuz yönleri değerlendirilmelidir başarıya ulaşmak için. Hakkı teslim etmek açısından da bakılabilir eleştiriye.
Son yıllarda her şeyi ve herkesi sürekli olumsuz eleştiren bir kesim peyda oldu. Bu tip insanlar için mutlu ve tatmin olacakları bir iş yoktur. Bu insanlar, eleştiri ve kara mizah memurları rolüne bürünmüşlerdir. Onlar için özellikle iktidar sahiplerinin kalpleri sonuna kadar kötülükle doludur ve kendileri sütten çıkmış ak kaşıktırlar.
Eleştiri memurlarına(!) göre an itibarı ile devlet yönetimindeki sorumluluk sahipleri sivil toplum alanında söz ve yetki sahipleri adam kayırır, yolsuzluk yapar, ülkenin ekonomisini batırmak için Katarlılarla anlaşır, köprüleri ve yolları birilerini zengin etmek için yapar. Yapılan SİHA’lar zaten Afrika ülkelerine satılıyordur, ülkede üretim yoktur, samanı bile yurt dışından alıyoruzdur, fabrikalar Araplara satılıyordur, STK’lar iktidarın arka bahçesidir, hakkı söyleyen yandaş ve yalakadır.
Bu insanların sözlerine ve eleştirilerine bakılırsa Türkiye batmış, Türk milleti asaletini ve ferasetini kaybetmiş. Yani umutlu olmak ve kendinize güvenmek için hiçbir sebebiniz yoktur eleştiri memurlarına göre.
Vicdanlar kaybedilirse, bencillik zirve yaparsa, siyasal körlük ve hınç duygusu vücudu istila ederse böyle oluyor demek ki. Biz “Yiğidi öldür, hakkını yeme.” Atasözü ile baktık yıllarca hayata. Yapılan iyilik kimden gelirde gelsin alkışlamayı, kötülük de kimden gelirse gelsin karşı durmayı öğrendik kadim kültürümüzden.
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” düşüncesi olaylar karşısındaki tavrımızı belirledi asırlarca. Zannın çoğunun kötü olduğuna inanıyor, zannı iftiraya dönüştürerek yalan söyleme pozisyonunda olunduğuna şahit oluyoruz maalesef.
Eğitimli insanın cahiliyle yol almak gerçekten de çok zor. Bir şey bilmediği halde her şeyin bilgini olduğunu zannedenlerle konuşmak faydasızdır. Kulaktan dolma bilgileri sahih bilgi gibi aktaran ve karşı tarafa söz hakkı vermek istemeyen kuru gürültülerle seviyeli tartışma yapmak mümkün değildir.
Hiçbir konuda hiçbir öneride bulunmayan, marjinal haber kaynaklarından aslı astarı olmayan asparagas haberlerden beslenen insanlarla konuşmak zaman kaybıdır.
Bizim insanımızda her alanda ahlak problemi yaşanmaktadır. Kendi sorumlulukları konusunda asla zahmete katlanmayan, maddi ihtiyaçların tamamının devlet tarafından karşılanmasını bekleyen, fedakârlığı hep karşı taraftan uman insanlar gelişmenin ve tekamülün önündeki en büyük engeldir.
Tam da burada olumsuzluk empoze eden kişilerin karşısına gerçek bilgilerle ve tutarlı yaklaşımlarla çıkmak ve ortalığı boş bulan palavracılara dur demek de gerekiyor bazen. Hep kötüler konuşursa kötülük hakikat zannedilir.