Furkan Azeri / Özel Haber
Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde ABD’nin desteğiyle Suudi Arabistan başta olmak üzere 7 Arap ülkesi Katar ile tüm ilişkileri kesme kararı almıştı. Ardından Kuveyt Emriinin Suudi Arabistan’a ‘’arabuluculuk’’ için yaptığı ziyarette Körfez Şeyhlerinin katarı dize getirmek için öne sürdüğü 10 maddeden biride Al El Cezirede tamamıyla kapatılması vardı.
Peki Dünyada basın özgürlüğünü savunan Batı, malum kurumlar hatta açıktan PKK, FETÖ’yü destekleyen bir site Türkiye’de üstelik mahkeme kararı ile kapatılınca dünyayı ayağa kaldıranlar El Cezire gibi bir kanalı elbirliği ile neden kapatmaya çalışıyorlar yada kapatılmasına göz yumuyorlar?
EL CEZİRE “ÖTEKİNİN” SESİDİR
El-Cezire “öteki dünya” ya ait bir coğrafyada doğmuş ve “öteki”nin sorunlarına da odaklanan bir habercilik anlayışı geliştirme çabasıdır. Kendine ait gelişmeleri Batılı zihniyete bürünmüş bir şekilde öğrenen Doğu için, El-Cezire’nin dünya enformasyon düzeni içinde kendine bir yer edinmesi son derece önemlidir. Doğu’yu kendi yarattıkları imajla tanıyan milyonlarca Batılı’nın zihninde, Araplara karşı oluşmuş önyargılı imajı önemli ölçüde değiştiren, dünyaya, Ortadoğu’daki savaşlarda yaşanan sivil katliamı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sererek Batı’nın haber üzerindeki egemenliğini sarsan ve böylelikle o güne kadar yapılan haberlerin gerçekle ilişkisinin sorgulanmasına neden olan, Arap dünyasının kendi içindeki değişimin tetikleyicisi olan, Ortadoğu’da yasaklanmış veya örtbas edilmiş bir çok konunun tartışmaya açılmasına olanak sağlayan,yer yer diktatör rejimlere eleştiri getiren El-Cezire önemli bir misyon üstlenmişti.
Afganistan Savaşı’nda kimsenin giremediği Kabil’den yaptığı canlı yayınlarla ses getirmiştir. Öyle ki, bu kez CNN gibi televizyonlar El-Cezire’den faydalanmıştır. ABD ve Britanya füzelerinin Afganistan semalarında belirdiği 7 Ekim gecesi, Katar’dan yayın yapan El-Cezire televizyonunun “anchormanı” Muhammed Kicham, kulaklığından şu anonsu işitti: “Muhammed, şu an CNN, BBC ve Sky News’te canlı yayındasın…” diyecek kadar Dünya TV’lerine meydan okumuştur. Bunların yanı sıra Dünya Kâbil’e düşen bombaların etkilerini Bu mütevazı Arap televizyonundan izledi.
El Cezire kanalı İslam dünyasında yaşanan sorunları gündeme getirdiği gibi tabi İsrail’in Filistine yaptıklarını da devamlı gündeme getiriyordu ve dünyaya duyuruyordu… İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’yı 28 Eylül 2000’de ziyaret etmesiyle başladığı kabul edilen İkinci İntifada ile birlikte, dünyanın pek çok yerine yayılmış Araplar, hırslı bir şekilde televizyonlarını izlemeye başlamışlardır. 28 Eylül’den birkaç gün sonra El-Cezire, 12 yaşındaki Muhammed El Durra’nın babasının kollarının arasındayken İsrailliler tarafından vurularak öldürülüşünü yayınlamış, böylece küçük çocuk İntifada’nın sembollerinden biri haline gelmiştir. El Cezire, sürekli “ötekinin” ezilenin sesi olup muktedirlerin duyulmasını istemediği yayınları yaptığı için bugün kapatılmak isteniyor… Buna karşılık bütün basın dünyası susuyor!
El Cezire’nin kuruluşu
El Cezire, 1996 yılında, Emir Hamid bin Halife ve genel yayın yönetmeni Hamid Tamer tarafından Katar’da kurulmuştur. Arap dünyasına ilişkin güncel haberlerle yayına başlamış olsa da, o zamandan günümüze gelene dek başka tematik kanalları da bünyesinde bulunduran bir ağ hâline gelmiştir. El-Cezire 1. Körfez Savaşı’nın starı CNN iken, 2. Körfez Savaşı’nın starı El-Cezire oldu. Suudi Arabistan, Lübnan, Ürdün, Kuveyt gibi birçok Arap ülkesinde de gücü elinde tutmak isteyen bir muhalif kesimle karşılaşan El-Cezire; bütün bunlara aldırmayarak yayıncılığına devam etmiştir.
2000-2001 yılında Lübnan İç Savaşı’nı yakından anlatan bir belgesel, İkiz Kule saldırılarının görüntülerini yayınlaması sayesinde tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştır. Yani; Arap Yarımadası’nda olup biten her şeyi dünyaya ilk ve birinci elden sunma görevini üstlenmiştir. Bu başarıların ardından El Cezire basın özgürlüğü konusunda birçok alanda örnek kanal olarak benimsenmiştir. 1999 yılında Berlin’de kurulan Düşünce Özgürlüğü Fonu’nun El Cezire’yi İbni Rüşd Medya ve Gazetecilik Ödülüne layık görmesi; 2005 yılında Sansüre Karşı Direniş ödülünü kazanması da bu mücadelenin ürünleridir.