Ekmek gibi, su gibi...

Abone Ol

Deprem çöküntüsünün ardından çadırlar, konteyner kentler, yeni kent oluşum planları, gıda ve giyecek yardımları vs. konuşuyoruz.

Fakat esas olan şey nedir? İnsanı insan yapan; ruhaniyet. Ayakta kalabilmek, hayatı yeniden ihya edebilmek, nefes alabilmek… Kısacası; umudu yeşertmek için ihtiyaç olan her şey… Hayata anlam katan maneviyat…

Aniden bir olay yaşanıyor ve en sevdiğinizi öteki âleme yolcu ediyorsunuz. Belki sakat kalıyorsunuz. Hayatınız boyunca tüm birikiminiz olan evinizi, eşyalarınızı, hatıralarınızı göçük altında bırakıyorsunuz. Sokaklarında çocukluk anılarını sakladığınız şehir, harabeye dönüşmüş ve her şeye yabancı bakıyorsunuz.

Düşünün!

Böyle bir yıkım içinde, siz hayata nasıl devam edersiniz?

İşte bu süreçte moral değerlerin devreye girmesi, kurtarıcı rolü üstleniyor.

Bir ağabey gördüm. “Üç çocuğumu, ana-babamı, evimi-iş yerimi ve arabamı kaybettim. Şimdi geldim burada çorba dağıtıyorum” diyor. Böyle bir hikâye ancak burada yazılır, kadim topraklarımızda...

Bu ağabeyi ayağa kaldıran tek şey; maneviyattır. Fakat tüm depremzedelerden bu denli güçlü bir duruş sergilemesini bekleyemeyiz.

Mikrofona konuşan kız kardeşimiz, “Şurada okunan Kur’an, ne iyi geldi ruhuma. Kendimi daha güçlü hissettim” dedi.

Bu süreçlerde ekmek gibi su gibi bir ihtiyaçtır, dini telkinlerin aktarılması. Kardeşlik, dayanışma ve paylaşım için hayatı idame ettirecek maddi unsurlar kadar manevi eksiklikleri de gözden geçirmeliyiz.

Diyanet, yirmi bin personeliyle sahada destan yazdı. Defin işlemlerinden aş dağıtmaya kadar. Fakat yetmez.

Özellikle tüm çadır ve konteyner kentlerde ezanların okunması, mobil mescidlerin kurulması elzem.

Yetkilendirilmiş kişiler veya fahri görevlilerin, ruhu zedelenmiş insanımıza daha fazla dokunması gerekiyor. Depremzedelerle sohbetler edecek, çocukların başını okşayacak, onlarla oyunlar oynayacak daha fazla insana ihtiyacımız var.

Sahaya Kur’an-ı Kerim ve Yasin cüzleri, dini içerikli kitaplar dağıtmalı, araziyi manevi anlamda asla boş bırakmamalıyız.

Biliyoruz ki hayat boşluk kabul etmez. Bizim boş bıraktığımız yerden başkaları sızıverir içimize.

Olmadı mı? Oldu.

Kahramanmaraş, Gaziantep ve Hatay’da Hristiyan misyoner gruplar, halkımıza yardım bahanesiyle musallat olup afeti fırsata dönüştürme girişiminde bulunmuşlardır.

Daha önce de yaptılar.

Nerede bir afet olur, bu yerden bitmeler hemen beliriverir.

Aman dikkat edelim, sahayı boş bırakmayalım.

Agâh olmalı, halkımızın maneviyatını donatmalıyız.

Sadece Diyanet değil, tüm sivil toplum ve hatta halkımızın tümü seferber olmalı.

Bölgedeki kardeşlerimizin duygusuna ortak olup dini açıdan da onları desteklemeliyiz.

İslam’da ruhban sınıfı yoktur.

Her bir Müslüman İslam’ı tebliğ, dini anlatmak ve yaymakla sorumludur; Emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker!

Şunu da belirtelim. Muharrem İnce “sahaya imam değil psikolog gönderin” dedi.

Bizim psikologlarla aramız gayet iyi ama sizin imamlarla bir sorununuz mu var acaba?

La havle, diyor; devamını size bırakıyorum.

Canını verir ama devletini satmaz

Kafkas kökenli bir hanımefendi, Kahramanmaraş - Gaziantep hattında gerçekleşen depremin yansımalarını izlerken “ne güzel insanlarmış öyle” dedi.

Evet, öyledir kadim toprakların güzel insanları…

İnançları ve değerleri için yaşar, enkaz altından çıkarken ilk sözü; Allah’ın büyüklüğü ve şükür cümleleri olur. Enkazdan çıkarılmaya ramak kala başörtüsü ister, örtünmeden çıkmaz enkazın içinden. Sütçü İmam’ın, Şahinbey’in torunlarıdır ne de olsa.

İnanç, mukavemet, dayanıklılık, çalışkanlık ve sabır… Toprağın kodları böyle.

Ezan ve bayrak… Sahiplendikleri iki esas sembol. Canlarını verir, kanlarını akıtır, yine de satmaz devletini.

ÇOK KONUŞULACAKLAR!

Çok uğraştılar şu derin acının içinden bir provokasyon çıkartmak için.

Halkımız ne yaptı? Ellerinde mikrofonlarıyla enkaz önlerinde kalakaldılar. Vatandaş kovdu, “devlet ile milleti karşı karşıya getiremezsiniz” dedi.

Sosyal medya dezenformasyonuyla “baraj patladı” yalanını yayanların o gece, hangi acılara sebep olduğu çok konuşulacak, dahası yargı; bunun hesabını soracaktır.

Sahte ihbarlarla arama-kurtarma ekiplerini meşgul eden, hizmet bekleyen gariplerin hakkına giren sosyal medya katillerinin hesabı da yine önümüzdeki günlerde görülecektir.

“Seçim de seçim” diyen CHP, halktan gelen tepki nedeniyle sustu. Enkaz arama çalışmaları sürerken kendi ikballerini dert edinenler de yine toplumun ele alacağı konulardan biri olacak.