Cumhurbaşkanı inovasyon kelimesi için ne demişti;
“İnovasyon insanlık tarihiyle eşittir desek yeridir. İnancımız açısından mükemmel olan sadece yaratıcıdır. İnsanın mücadelesi ona yaklaşabilme mücadeledir. Yaratmak Allah’a mahsustur”
Diyor ki, inovasyon yerine başka kelime ihdas ediniz…
Ama dinleyen, anlayan oldu mu? Hayır…
Bir keresinde, Biz arenalara karşıyız. Arena isimlerini stadyumlardan kaldıracağız. Ne demek arena? Bizim dilimizde böyle bir şey yok. Açın arena kavramına, manası, anlamı nedir ona bakın” demişti.
Arenaya yabancı kültürün Ortaçağ Avrupası Engizisyon Mahkemelerinin cezalandırma, işkence merkezi olduğu için karşıyız.
Fakat reforma neden değiliz?
Cumhurbaşkanlığı metin yazarlarının reform yerine ihya veyahut diriliş kelimelerini tercih etmiyor olmalarını hayretle takip ediyorum.
Reis’in son 15 gün içinde yaptığı üç konuşmasındaki reform kelimeleri;
“Ülkemizin son 18 yılının en büyük özelliği demokraside ve ekonomide kesintisiz bir reform gündemine sahip olmasıdır.”
“Geldiğimiz noktada yeni ve köklü reform ihtiyaçlarının artık ertelenemez olduğunu gördük. Bu çerçevede hukuki ve ekonomik reform paketlerinin hazırlıklarını zaten bir süre önce başlatmıştık. Adalet Bakanlığımız hukuki reformlarla, Hazine ve Maliye Bakanlığımız ekonomik reformlarla ilgili teknik çalışmaları hamdolsun belirli bir seviyeye getirdi.”
“Milletimizin reform gündemimize olan samimi ilgisi ve yüksek beklentisi de bizi yeni anayasa hazırlama teklifimizi kamuoyuna sunma konusunda cesaretlendirmiştir.”
Bu reform kelimeleri maazallah, Avrupa Birliği’ne ‘dilde, fikirde ve işte birlik’ mesajları vermek için kasıtlı olarak tercih edilmiyorsa, metinler arası kopukluğu, metin yazarlarının birbirlerini takipsizliği olarak kabul edebiliriz.
Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketleri 1453’ten sonra başlamıştır.
Türklerin eline geçen İstanbul’dan Avrupa’ya kaçan Hıristiyan bilginler, eski Yunan ve Latin el yazma kitaplarını da götürdüler.
Bu eserlerde ‘Türkleri nasıl yenebiliriz’ sorusuna cevap aramaya başladılar.
Buna coğrafi keşiflerle birlikte sömürgeciliğin başlamasıyla zenginleşen tüccarların kiliseyle mücadele eden krala verdikleri desteği de ilave ederek fetihten 150 yıl sonra başlayan reformların izini sürebiliriz.
Yani reformlar, Kilisesi’nin aşırı zenginleşmesi ve yozlaşmasına karşı gelişen bu harekettir.
Kilisenin dünya işlerine dalarak asıl vazifesini, uhrevi işleri unuttuğunu, ihmal ettiğini vurgulayarak harekete geçen Martin Luther, Katolikliğin yanında Protestanlığın temelini atmış oldu.
Avrupa’nın müesses nizamı, Türklerin nizamı âlem İ'lâ-yı Kelimetullâh’ına çare arayışının hasılasıdır.
‘Yok efendim öyle şey, bunu da nereden uyduruyorsun’ diyecek olanlara Martin Luther’in ilahisinde, “Biz Allah’tan başka kimseden korkmayız, Türklerden bile…” şeklindeki mısraını hatırlatayım.