Efendim’e arz-ı hâl

Abone Ol

Özleminle dolu baharların ülkesinde Sana hasret, Sana yanık, Sana sevdalı yürekler adına Sana salât ve selâm ediyorum Efendim!

Çatırdayan göklerin altında sırılsıklam olmuş, ne halde olduğunun farkına varmayan aşk erbabının dileklerini sunuyorum Efendim!

Yaralı ceylanlar misâli gurbet ellerde dolaşırken, senden ayrılığın acısıyla Sana arz-ı hâl eyliyorum Efendim!

Seninle olmam gerektiğini söyleyip dururken, seninle olamamanın derdiyle kıvrandığımı itiraf ediyorum Efendim!

Sen, o kutlu hutbende, vedalar ederken ashabına, iki emanet bırakmıştın bizlere; “Sarıldığınız müddetçe sapmayacağınız iki şey bırakıyorum size! Biri Allah’ın Kitabı, diğeri benim Sünnetim” (Muvatta, Kader 3) buyurmuştunuz. Şimdi, “hani bıraktığım emanetler” diye sual eden siteminizi duyar gibi oluyorum Efendim!

Sarılmam gerekirken sarılmadığım, hep ötelere attığım bu eşsiz emanetlerin suali karşısında, erimemek ne mümkün Efendim!

Sana tâbî olmanın özellik ve güzelliğini haber veren Rabbimin emrine uyma konusundaki gafletime yanıyorum Efendim!

Sen ki; “Seni âlemlere rahmet olarak gönderen” (21 Enbiya 27) yüce Allah’ın, en sevgili kuluydun.

Sen ki, kul örneğiydin. Kullar senden alacaktı kul olmanın kurallarını.

Senin ümmetin olma şeref ve haysiyetinden bahseden birisi olarak, sözlerimde ne kadar da tutarsız olduğumu bir kat daha anlıyorum Efendim!

Allah’ın övgüsüne mazhar olan Sen idin Efendim! “Muhakkak ki Sen, en yüksek ahlâk üzeresin” (68 Kalem 4) buyurmuştu yüce Rabbimiz Senin için. “Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini” (Muvatta, K. Ahlak 8) de sen haber vermiştin Efendim!

Ya benim halim? Sana uymam ve güzel ahlâkını almam emrolunduğu halde, “bu perişanlığım da nedir?” diye paylıyorum kendimi Efendim!

“O’nun ahlâkı Kur’an’dı” (Müslim, Salatü’l-Müsafirin 139) diyen Âişe annemiz geliyor aklıma. Ne güzel şahitlik etmişler onlar.

Sonra da senin o güzel duân Efendim: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.” (Müsned 1, s. 403)

Sen ne güzelsin Efendim! Hem yaratılışın, hem ahlâkın… Allah’ım! Eyle bana yardım! Güzelleşsin ne olur ahlâkım!

Seherlerde ağlayışını düşlüyorum Efendim! “Ayaklarınız şişinceye kadar” kıyam edişinizi… Secdelerde gözyaşı döküşünüzü… Mübarek göğüslerinizden çıkan o sesleri. Kaynayan tencerenin çıkardığı sesler misâli hıçkırıklara boğuluşunuzu…

Âh Efendim âh!

Bu âciz ne kadar da bedbaht!

Kurumuş göz pınarlarım…

Hicranla dolu gecelerim…

Ne yakınlık var, ne yakarış…

Ne ağlayış var, ne de nazlanış…

Şimdi küskünüm kendime…

Nasıl da uzak kalmışım değerlerime.

Ağlamamak ne mümkün ümmetine…

Aşk dillerde kaldı, mayası yok.

Ağlayış dillerde kaldı, akanı yok.

İman sözlerde kaldı, hallerde yok.

Hüznün bekçiliğini yapar gibi oldum. Gamı tepeler boyu yığdım. Ama atmalıydım, atmalıydım!

Ümitsizlik görmemiştim sende. Taşlanırken sen Mekke’de, “îman eden bir neslin çıkacağını ümîd etmiştin müşrik kavimden.”

Ve Allah (c.c.), senin ümit tohumunu yeşertmiş, başaklara durdurmuştu Efendim! Bir daneden, binler dane olmuştu.

Bize ne kadar da düşkündün Efendim! Bunu haber verendi Rabbim! (9 Tevbe 128) Çırpınıyordun adeta… “Asılıyordun eteklerimizden ateşe düşmeyelim diye…” Ama ne yazık ki; “elinizden kurtularak ateşe doğru koşuyorduk” (Müslim, fezail 19) bizler…

Seni özlüyor, Seni gözlüyor, Seni dinliyorum Efendim!

Ümit pırıltılarıyla aydınlanan düşlerimin, hayata dönüşmesini istiyorum Rabbimden. Sevda değirmeninde öğünüp, ekmeğe durmasını bekliyorum Efendim!

Çünkü Sen bir emanet bırakmıştın bana. Bu idi işte en kutsal dâvâ! “Bir eline güneşi, diğerine ayı koysalar vazgeçmeyeceğin” dâvân… Ulaştıracaktı Allah onu hedefine. Ulaştırmıştı Efendim!

Dâvâların en yücesi ve en mukaddesi beni bekliyordu şimdi. Beni, berikini, ötekini… Topyekûn ümmetini… Sahip çıkanlar kendi kurtuluşuna koşacaktı. Âh bu gerçek bir anlaşılsaydı Efendim!

Şimdi dağılmalıydı hüzün bulutları…

Şimdi düğümleri bir bir çözmek zamanıydı…

Çözülmeliydi gönül düğümleri,

Sonra motifler işlenmeliydi,

Allah ve Rasûlü aşkıyla süslenmeliydi…

Durmak yoktu artık,

Zaten durulmuyordu,

Her an, ötelere yolculuk devam ediyordu…