Ecdadımız ve biz!

Abone Ol

Eski arkadaş, eski sevgili… Gerçekten acılar var yüreğimizde. Istıraplar yüklü… Ne oldu bize böyle? Nedir bütün bunlar? Nasıl da kaybettik özümüzü? Aman Allah’ım! Eski sevgili, eski arkadaşıymış. Şimdi yenileri var demek ki!

NE ACI GÜNLER YAŞIYORUZ

Sonra bakıyorsunuz eski arkadaşın ya da eski sevgilinin kurbanı oluyor birileri. Evli iken kaçanlar mı ararsınız? Bir de bunların TV’de apaçık ve canlı gösterilmesi. Yıkılan yuvalar. Hiçbir cezai müeyyide yok. Aman Allah’ım! Başımıza taşlar yağar mı? “Eski, yeni.” Nasıl bir felaket bu? Zina değil mi yapılanlar? Sonra da katil olmalar. Bütün bunlar nedir acaba? Dışarıdan gelen ve bizim aile yapımızı yıkmaya yönelik nifaklar değil mi? Nasıl anlamayız bunu? Ondan sonra da zinalar artıyor ve aileler mahvoluyor. Çocuklar darmadağın oluyor. Hâlbuki zina haramdır ve cezası da vardır.

“ZİNAYA YAKLAŞMAYIN”

Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (İsra 32)

Âyette “Zina etmeyin” denilmeyip “Zinaya yaklaşmayın” denilmesi, zinaya götürme tehlikesi bulunan tutum ve davranışlardan da uzak durmayı ifade eder. Burada zina yasağının ardından “Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur” denilmesi, zinanın insanın temiz fıtratına ve akl-ı selime aykırı olduğuna işaret etmektedir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 480)

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sitesinde ‘Zina’ tanımı şöyledir: “Zina, evlilik dışı cinsel ilişki anlamına gelmekte olup, dinen kesinlikle yasaklanmış büyük günahlardandır. Zina, İslam dininde en şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır. Çünkü zina, sadece tarafları ve onların yakınlarını ilgilendiren şahsi bir suç değil, bütün toplumu ilgilendiren; toplumun temel taşını oluşturan aileyi kökünden sarsan, insanlardaki namus ve iffet duygusunu rencide eden, ahlaksızlığın yaygınlaşmasına neden olan sosyal bir suç, cinayettir.”

 "Akabe" de peygamberimize biat edip tabi olmak üzere gelenlere sevgili peygamberimiz (sav) şu mübarek sözleri ile onlarla anlaşma yapmıştır: "Allah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina yapmamak, çocukları öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiç bir yalanla bühtan ve iftirada bulunmamak, doğru işte isyan etmemek üzere bana biat ediniz." (Diyanet İslam ilmihali.426) Bir başka hadislerinde de Peygamberimiz (sav): "Zina eden kişi zina ettiği sırada (tam ve olgun) Mü'min olduğu halde zina etmez," (age. 426) buyurmuşlardır.

KISASTA HAYAT VARDIR

Ya katillik! İşte cevabı: Kısas; “Tevrat’ta İsrâiloğulları’na; “Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş diye yazdık. Yaralamalarda da kısas vardır. Kim kısası bağışlarsa bu kendisi için bir kefâret olur. Ve her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 45)

Eğer bir toplumda bu cezalar varsa orada hayat var demektir: “Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara 179)

Ama hapse atıp yıllarca beslemek ya da bir af ile çıkarmak varsa, o toplum asla iflah olmaz.

Bu, Allah’ın değişmez kanunudur. Görüldüğü üzere evvelki kutsal kitaplarda da bu hüküm vardır. Onlarda da zina en büyük günahlardan birisidir. Bize zina ve eşcinselliği dayatanlar, kendi kutsal/tahrif edilmiş kitaplarında bile, bunun cezasının ölüm olduğunu bilmiyorlar mı?

İçki serbest. Hâlbuki o bütün kötülüklerin anasıdır. Onunla zina, katl ve diğer haramlar geliverir. Trafikte nice kazalar ve ev ya da arkadaş (!) ortamında nice kavgalar. Bütün bunlar bu milletin mayasında yoktu. Dini, inancı örf ve âdeti haline gelmiş bir toplumduk biz. Yabancılar ecdadımızı nasıl anlatıyorlar bir bakalım.

OSMANLI'DA KADIN

 Meşhur Fransız edibi Pierre Loti şöyle der: “Dünyanın hiçbir evinde, bir erkek hanımına bu derece saygılı ve hayran olamaz! Bu gerçeğin sırrı, Türk evinin, kadını tarafından hazırlanışındadır.  Evin sahibesi olan kadının giyinişi, başındaki örtüden ayaklarında bulunan nefis işlemeli kumaşlı terliklere kadar ahenk içindedir. Kadın evine o kadar düşkün, temizliğine o kadar meraklı, kocasının ev hasretini giderecek öylesine bir zekâ ve eğitime sahiptir ki, evin erkeği akşamüzeri büyük bir hasretle kapıdan girer. Kadının temizliği maddi planda bir çiçek kadar saftır. Bu madde temizliği kadının nefs tezkiyesi temizliğinden gelir. O kadın içki, kumar ve dış dünyayı bilmez. Kavga gürültü nedir bilmez. Gönlünü Allah'a, kocasına, çocuklarına bağlar. Zihnini fuzuli şeylerden koruduğu için rahat ve huzurludur. Dolayısıyla ahlâklıdır. Böyle olunca yuvasının hürmete şayan şerefli bir unsuru olur.”

Napoleon Bonaparte - Fransız İmparatoru: İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur, kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir lakin mağlup edilemezler.

ALIŞVERİŞTE OSMANLI

Fransız müellif Motray, 1700′lerdeki Osmanlı Müslümanlarının harama karşı duyarlılığını şöyle anlatıyor: “Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.”

ADALET, DÜRÜSTLÜK VE GÜVEN

Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, ecdadımızın doğru ve dürüstlüğüne ithafen şu hükmü veriyor: “Haksızlık, murabahacılık, inhisarcılık ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür… Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.

Osmanlı'da ordu hassasiyeti: Fransız Yazar J. Michelet: "1526'da (Mohaç'a giden) 200.000 kişi ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan bir başa geçmiştir."

Yine bir Fransız müellifi olan Dr. Brayer bu konuyla alakalı olarak 1830’lu yılların İstanbul’unu anlatıyor bize: “Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul’da her sene azami beş-altı hırsızlık vaka’sı görülür.”

Ubicini, Dr. Brayer’i şöyle doğruluyor: “Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.”

Atalarımızın hayırseverliği ile bağlantılı olarak Comte de Marsigli’nin şu sözlerine dikkat edelim: “Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.”

Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir. Şöyle diyor: “Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki, bu dindarane hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler.” (https://belgelerlegercektarih.com/2012/06/13/hey-gidi-gunler-hey-yabancilarin-gozuyle-osmanli/) Erişim Tarihi: 25.03. 2021.

TEMİZLİK

En yoksul bir Türk köylüsünün evinin temizliği hayrete şayandır. Türk hastaneleri, Avrupa hastanelerinden çok daha temizdir. Türkler bu hayatı asırlardan beri yaşıyorlar. Bizde ise temizlik yarım asır önce başlayabilmiştir.” (Dr. A. Brayer, 1836) (https://onedio.com/haber/yabanci-gozuyle-osmanli-imparatorlugu-246153) Erişim Tarihi: 25.03.2021.

KUMAR VE ŞARABIN YASAK OLUŞU

“Türkler birbiriyle pek münakaşa etmezler. Şehirde askerler de dahil, kimse silah taşımaz. Pek az kavga ederler, düello nedir bilmezler. Bu, Hz. Muhammed'in (sav) kavganın iki büyük kaynağı olan şarap ve kumarı yasaklamasının neticesidir." (https://www.yenisafak.com/ ramazan/batililarin-gozuyle-osmanlilarin-siradisi-7-ozelligi-2483177) Erişim Tarihi: 25.03.2021.

Evet, işte batılıların ileri gelenlerinden bazı itiraflar. Bunlar gibi daha nice hakikatler ve hayran kalınacak şeyler vardır. Tabii ki bütün bunlar ecdadımızın Kur’an ve sünnetle adeta yoğrulduğuna işaret etmektedir.

Ama yıllar sonra batı bizi kendine benzetti. Haramlar serbest olup da iyi bir İslâmî eğitim ve terbiye metodu verilemez hale gelince, başımıza gelenlere bir bakın!

O halde öze dönüş başlamalı. Hem de bir an evvel. Bizi mahveden bir çöp, çöplüğe gitti. İstanbul sözleşmesi denilen ve maalesef bizim o eşsiz payitahtımıza yakışmayan bu çöp, ardında nice pislikler bırakarak gitti. Temizlemek için nasıl da gayret gerek. Hem de kaç yılımıza mal olacak acaba?