Ebabil devri bitti beyler!

Abone Ol

Ne kadar klasik bir cümle: “Etrafımız yangın yeri!” İyi de sen yanmıyorsun ki kardeşim. Ateş seni yakmadığı gibi ısıtmıyor bile. Ateş altında olan ya da yangının içindekiler kim? Kardeşlerin. Öz mü? Özden öte. Hala belleyemedin mi sen talip. Senin inandığını iddia ettiğin dinde, din kardeşliği karındaşlıktan önce gelir. Bu kuralı da kural koymaya yegane yetkili olan koymuştur. Alemlerin Rabbi. Rabb, bila istisna tüm kuralların ve yargıların şariidir. “Allah’a inanıyorum amma şu konuda ondan farklı düşünüyorum” diyemezsin. Mümin, hayat felsefesini ve değer yargılarını Allah’ın belirlediği kişidir.

O halde şunu bil ey talip, senin inancına göre şu an sen bunları okurken siperde ölen mücahit, evinde korkuyla beklerken başına düşen bir lanet Moskof bombasıyla enkazın altında bacakları vücudundan ayrılan çocuk, Şebbiha itlerinin koyunlarında ölüm dilenen kadın… Buraya sen devam et ey talip. Ben diyemiyorum gerisini…

Velhasıl okuduğun, gördüğün, dinlediğin o türlü işkenceler altında inleyenlerin hepsi senin kardeşin. Evet, evet şu yan odada yatan kardeşin gibi. Bir kaç saat evvel aynı masada oturduğun çocuk gibi. Telefon rehberindeki “ufaklık” müstearlı kız kardeşin gibi.

Yaşlısı, genci, kadını, erkeği, sünnisi, alevisi, Türk’ü, Kürt’ü. Hepsi…

Dostlarıma yeri geldiğinde bazen şöyle derim. Hepimiz öyle yada böyle bir hayat yaşıyoruz. Doğduğumuzda ters çevrilen kum saatimiz habire akıyor. Biteviye bir ömrü tüketirken, geç olmadan bazı şeyleri fark etmek adına, ara sıra hal-i pür melalimizi check etmeli. Kıymetlimiz yerinde mi cebe bir bakmalı. Ateşi söndürecek olan kıymetlimiz. Yolun sonuna vardığımızda gerekecek olan azığımız. Lazım-ı gayr-ı mufarıkımız. Nedir o ey talip bilir misin?

İman. İmanın yerinde olup olmadığını arada kontrol etmek lazımdır. Bunun yollarından biri de şudur; bak buraya, iyi kulak ver ey talip!

Yazmaz çoğu kitapta diyeceğim söz.

Eğer dünyanın herhangi bir yerinde ırkı, mezhebi, milliyeti ne olursa olsun kardeşlerinden biri acı çekiyorsa ve sen buna üzülebiliyorsan, sende ümit var demektir. Hani demiştik ya umut iman, iman da umuttur diye. Yok başını çeviriyor, zap yapıyor, umursamıyor, tınmıyorsan; yahut kaşık elinden düşmüyorsa, boğazın düğümlenmiyorsa, o an oturduğun yerde enkaz gibi yığılıp kalmıyorsan, o an olduğun yer her nereyse orda oluşuna lanet etmiyorsan, oğlunun gözlerinin içine bakıp da öylece kalakalmıyorsan, hatta içeri geçip erkek gibi ağlayamıyorsan, senin adına çok üzgünüm be kardeşim. Bu takmaz tavrın canını ne çok yaktı farkında bile değilsin çünkü. Bir de senin için üzüldüm be kardeşim.

Irak, Filistin, Afganistan, Yemen, Libya, Suriye ve diğerleri.

Kan, gözyaşı, çocuk feryatları, parçalanmış cesetler, yıkılmış şehirler, babasız kalmış bebeler, ağlaşan yetimler, hicret eden insanlar, tükenmiş hayatlar, feri alınmış gözler, korkmayı unutmuş kadınlar ve ensar olamayan müslümancıklar.

Kardeşlerimizi öldürüyorlar, çok uzakta değil yan mahallede.

Şehirlerimiz yok ediliyor, geçmişte değil bugünde.

Medeniyetimiz sürgün ediliyor, başka bir yere değil ebediyete.

Biz yeniliyoruz ve herkes kaybediyor.

Peki, hala neyi bekliyoruz?

Ebabilleri mi?

Üzgünüm hatırlattığım için ey talip!

Artık ebabil gelmeyecek.

Ebabil sizsiniz.

Ebabil biziz.