Evet doğru düşünmüyoruz, düşünmek istemiyoruz. Elinde telefon ve karşısında televizyon ile yaşamasını seven insanlar olmak daha çok işimize geliyor.
Birbirimizin yüzüne bile bakmıyoruz, kim instagramda ve facebookta neredeler onların derdiyle dertlenmişiz. Herşeyi tükettiğimiz gibi, sürekli deniz suyu içen insan misali, içtikçe suyuyoruz ve içmeye devam ediyoruz. Gidişat o biçim yani!…
İçmeye devam susamaya devam o vakit!.. Sakın ha okumayalım, malum okumak sıkıcı ve emek işi. Para vereceksin, alacaksın elinde tutacaksın, sonra anlamakta zahmetli iş, falan filan… Değilmi zor?.. Biz sosyal mecralarda like yapmalara devam edelim, gelecek nesillere şu kadar like almış bu kadar paylaşılmışız gibi raporlar miras bırakalım.. Hele bu sıcakta!… Manzaralı resimler ve “deniz” içeren paylaşımlar bayağı popüler daha çok ona takılalım sanırım. Bakalım ne zaman freni patlar insanlığın bekleyip görelim.
15 Temmuz’a geldik… Hatırlayalım, şunu yapalım bunu edelim gibi laflar etmek istemiyorum. 15 Temmuz demek bu milletin namusudur. Namus ne kadar değerli ise 15 Temmuzda o kadar değerlidir. Bize düşen namusuna sahip çıkmış ve sahip çıkmaya devam eden bu milletin evlatlarının arkasından Allah’a el kaldırıp dua etmektir. Rabbim tekrar bizlere 15 Temmuzları yaşatmasın.
Adalet Yürüyüşlerine bir kaç söz söylemeden geçemeyeceğim.
15 Temmuz gecesi malum şahıs elini kolunu sallaya sallaya Yeşilköy Havalimanından çıkar, Bakırköy belediye başkanının evine gider. Evde tv’den gidişatı izler ve gidişata bakıp, havanın rengine göre “Darbelere” karşıyız demeçleri verir. Adalet arayan şahıs, adil olduğuna inanan insan Havalimanından çıkıpta Bakırköye evde televizyon ekranında mı adalet arıyordu? Darbelere karşı olan insanın Havalimanında halkın arasında adalet aradığını görmek isterdik.
Adalet Bakırköy belediye başkanının evinde değildi.
15 Temmuz gecesi sokakta idi adalet, geç kaldınız.
Ve tekrar düşünmeye dönelim..
Düşünme üzerine belki de dünya üzerinde en eksik milletler arasındayız.
Neden diye soracak olursanız?.
İnternette yada tv’de izlediğimiz yada herhangi bir yerde okuduğumuz veya duyduğumuz bir şeye hemen inanıyoruz. İnanma ihtiyacımızın şiddetli olmasından mı bilmiyorum. Ancak sorgulamadan direk inanmaya yatkın bir milletiz. İnandığımız zaman deli dolu bir taraftar misali inandığımız şeyin savunucusu oluyoruz. Üzerinde yeterince düşünmeden ve araştırmadan bu ısrar tehlikeli sonuçlar doğuruyor.
Karşımızdaki kişi “inandığımız şey ‘yanlış’ şeye inanıyorsun gibi bir fikirle geldiğinde ise “inanmak” istemiyoruz. Sonunda inanınca hayal kırıklığına uğruyoruz. Millet olarak en etkili ve belirgin özelliklerimizden birisi bu olsa gerek.
Sonuç neye geliyor peki?
Ne okursak, ne duyarsak ve ne görürsek mutlaka yeterince ve farklı açılardan araştırarak, doğru eleklerden eleyerek kalıcı hafızaya almak gerekiyor.