Gün geçmiyor ki kocasından ayrılan bir kadın cinayetiyle karşılaşmayalım. Hatta kadının annesi, ağabeyi, babası velhasıl o anda kocanın önüne çocuğu dahil kim geldiyse kurşunların, bıçakların hedefi oluyor. Katil koca, cinayetlerinin ardından ya intihar ediyor ya da intihara teşebbüs.Kaçan olursa da bir müddet sonra teslim oluyor. Oradan da cezaevine.
Sonuç itibariyle büyük hayal ve mutluklarla kurulan aileler sönüyor, çocuklar ortada kalıyor. Babalar cezaevinde çürüyor. Gerekçe ne? Şiddetli geçimsizlik. Aile içi iletişimsizlik, eşlerin birbirlerini anlayamamasına, dolaysısıyla da farklı şiddet türlerinin (psikolojik, ekonomik, sözel, fiziksel) yaşanmasına neden olmakta, bu iletişimsizlik süreci eşin evi terketmesiyle hatta ölümle neticelenebilmektedir.
İnsan düşünüyor neden bu öfke, şiddet, cinayet ? Eşler anlaşamazlarsa anlaşarak ayrılırlar. Çocuklarına ise bu travmayı yaşatmamak için ilişkilerini seviyeli bir şekilde sürdürürler. Ama olmuyor nedense. Evlenene kadar birbirlerini kırmamak için her türlü fedekarlığı gösteren, sevgilerini ispat etmek için her türlü inceliği gösteren eşler evlendikten bir süre sonra tartışmaya başlıyorlar.
Ardından çocukla kurtarılmaya çalışılan evliliklerin zaman içerisinde eşlerin birbirlerine karşı olan önce sevgilerini ve en önemlisi de saygılarını kaybetmesi nedeniyle şiddetli kavgalara ardından da hiç istenmeyen olaylarla ayrılıklara kadar gitmesi toplumuzun en önemli dinamiği olan evlilik kurumunu ciddi olarak zedeliyor.
Türk Milleti için en büyük değer olan aile kurumunun bugün, hızla artan boşanmalarla değer kaybına uğradığı kötü zamanlar yaşıyoruz maalesef. Bir yastıkta kocamakla başlayan evlilikler medya ve sanal mecrayla artık bir olmasa bir daha diye itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.
Bunun yanında aile içi şiddet ve çok daha acı aile katliamlarına kadar varan sonuçlarına bakıldığında yeni neslin ömür boyu sürecek evlilikler yerine anlık heva ve heveslerini giderecek ilişkilere yönelmesi de yaşadığımız bir gerçek.
En acı, en zor ve yokluk zamanlarını ailelerin gücüyle yenen milletimizin birliğindeki, beraberliğindeki ve gücündeki en büyük kırılma maalesef bugün aile yapımızda meydana gelmiştir. Ve bu kırılmanın bedelleri her geçen gün daha da hissedilir bir şeklilde toplumuzu tehdit eder hale gelmiştir.
Dinimiz İslam’ın, kitabımız Kuran-ı Kerim’in ve Önderimiz Hazreti Peygamber Efendimizin bu kadar kutsadığı aile kurumunun bugün en basit tahammülsüzlüklerle bile sarsılır hale gelmesindeki nedenlerin üzerinde çok acil durmak ve tedbirler almak zamanı gelmiş ve geçmektedir .
Aile yapımızın geniş aileden çekirdek aileye dönüşmesi, bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerlerken her türlü uyarana maruz kalan çocukların değerlere ilişkin haritalarının işgal altında olması, ailenin ve çevrenin geleceğimiz dediğimiz çocuklarımız üzerindeki eğitimini etkisiz hale getirmiş bu da sosyal devlet olma zorunluluğunu doğurmuştur.
Buradan hareketle kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı korunmaya muhtaç çocuklardan, engelli ve yaşlı hizmetlerine; aile ve toplum hizmetlerinden kadının gerçek statüsünü desteklendiği eğitimlere kadar her yaşa ve kitleye seslenen sosyal hizmet sunan bir kurum olması nedeniyle görevi çok mühim hal almıştır.
Bundan sonra ilgililerin yapması gereken sorunun tespitiyle yetinilmeyip çözülmesidir. Akademisyenlerin, psikologların, din adamlarının , bu alanda yetiştirilecek uzman kişilerin görevlendirilerek sıkıntı ve buhran yaşayan ailelerin desteklenmesi, çatırdayan evliliklerin kurtarılması,eşlerin evlilik öncesi ve sonrası sürekli eğitilmesidir.
Her ailenin sağlığı için görevlendirirlen Aile Hekimliğine benzer evlilik rehberliği kurumlarını kurulması, ailenin yaşadığı sorunların boşanma ve şiddet aşamasına gelmeden kurtarılması için adımlar atılması gerekmektedir.
Çünkü sorunu cezalarla, uzaklaştırmalarla, yaptırımlarla çözmek artık mümkün gözükmemektedir. Durumumuz vahim ve acildir.