“Dünyanın en iyi üniversiteleri listesi” tezgâhında ezilmek!

Abone Ol

1945 sonrası kapitalist dünyanın en sinsi tezgâhlarından biri de sürekli listeler hazırlayıp rütbe satmasıdır. Sömürge ülkelerinin köle halkları listelere adı yazılınca sevinir, listede geriye gittiyse üzülür ve kapitalizm, sizi korku ve ümit arasında tutarak kafanıza vura vura sömürmeye devam eder. Medeniyetin ilk 100 ülkesi, en zengin ilk 100, en iyi matematik yapan ilk 100, en iyi 100 otel, en hızlı koşan ilk 100 köpek derken bu liste uzar da uzar…

“Zengin olmanın 100 kuralı, 100 adımda kız tavlama” diye küçük çocukları da vardır bu listelerin. 100 adımda mutlu olan arkadaşım var benim mesela, duyduğuma göre 100 adımda çakralarını açan da varmış ama ben daha görmedim. Bu listeleri kafaya takanların eşleriyle kavgasına şahit olursanız kesin, “Yetmiyorum ben sana, tamam mı yetersizim, ben bu kadarım” diye bağırırken yakalarsınız. Huzursuz, kendini yetersiz ve eksik hisseden, sürekli etrafına sataşan köle ruhlu kompleks denekleri bunlar. (En iyi ilk 100 müşteri, yılın en kompleksli ilk 100 kölesi listeleri mi hazırlasam acaba…)

Bunun bir de ilk 100 üniversite listesi vardır. Aşağılık kompleksi pençesinde kıvranan insanlar kendi kendilerini ezmeye pek bir meraklıdır ve bu listeleri ellerine alıp sözüm ona ülkesi için üzülüyor numarası yaparak, “Görün görün listeye bile giremedik” deyip kahrolurlar… Kim hazırlıyor bu listeleri? Thomson Reuters. Kim bu bilim dünyasının “en”lerine karar veren büyük patron? Reuters Haber Ajansı’nın da içinde olduğu büyük bir medya şirketi. Evet hepsi bu, medya… Daha doğru bir ifadeyle, propaganda merkezi aslında. Bir haber ajansı dünyanın bütün ülkelerine listelerden yer satıyor.

Biz de bir haber ajansının listede bize layık gördüğü sıraya bakıp üzülüyoruz ya da seviyoruz. Ne kadar da bilimsel ne kadar da ilmi değil mi?.. Bunları kızdırmaya gelmez; çünkü kızdıklarında, “İstanbul dünyada kadınlar için en tehlikeli şehir” diye liste yapıp kulağınızı çekerler. (15.10.2017) Finansal veri terminali işi yaparlar, zengin listeleri, borç stokları, ekonomik tahminler ve tespitler falan yayınlarlar. Boşanma listeleri dahil her konuda liste satarlar. Sistemi kastederek “Buraların sahibi biziz” diyorlar yani, yersen… Hayatımızdaki yerleri sadece bu kadar olsa çekersin fişini olur biter; ama dibimize kadar girmiş, ekonomi, bürokrasi ve akademi gibi hemen hemen her kurumsal yapının kılcal damarlarında dolaşıyorlar.

Örneğin akademik yükselme diye bir şey vardır. Doktor, doçent, profesör olacak insanlarda belli kriterler aranır; indekse bakılır ve yayımlanan makalelere göre bir puan toplanır ve o puana göre karar verilir. Fen bilimleri alanında yayın yapan “bilimsel” dergilerin tarandığı indekse “SCI” diyorlar. SSCI var, bu da sosyal bilimler alanındaki puanları belirleyen indeks; yani siyaset bilimi, hukuk gibi konular. Bir de AHCI var bu da sanat ve kültür dergilerini tarayan indeks. Bunlar kimin biliyor musunuz? Thomson Reuters… Bak sen, ne kadar da bilimsel ne kadar da ilmi… Benim aklıma gelen sizin de aklınıza geldi mi?..

“Biz de kendi endeks sistemimizi yapalım” diye düşündünüz mü? Var; ULAKBİM. Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi. Var, yapılmış yani ama bizim üniversitelerimiz tarafından ciddiye alınıyormuş. -Burası önemli- ciddiye almayan yine biziz… Türkiye’de akademisyenler makalelerini oralarda yayınlatmak zorunda hissediyorlar kendilerini, İngilizce yazmak zorunda kalıyorlar. Üniversiteyi Türkiye açıyor, parayı Türkiye harcıyor, akademisyenler Türk, öğrenciler Türk; ama kimin yükselip kimin hoca olacağına Thomson Reuters karar veriyor. Saçma sapan değil mi, öyle ama maalesef durum bu. Türkçe yayın yaparsa ne olur? 20 puan alacakken 5 puan alır. Kim koymuş bu puan sistemini? Bu taşın altından da Thomson Reuters çıktı. Bilimsellikten ölecekler görüyor musun? Gerçekten Türkiye’de bütün lisans bölümlerinden İngilizce eğitimi kaldırmak gerekiyor. Bu fikri ben bulmadım, ben bu fikre katılıyorum sadece.

Üstelik bunu sadece Türkiye’deki akademisyenler söylemiyor, İngilizce’nin sahipleri de söylüyor. British Council gelmiş Türkiye’ye TEPAV’la birlikte Türkiye’de ‘Yüksek Öğretim Kurumlarındaki İngilizce Eğitimi’ konulu araştırma yapmışlar ve 2015 yılında bir rapor yayımlamışlar. Özetle diyorlar ki; “Olmuyor, olmaz, vazgeçin!” Şunu da soruyorlar -ki bana göre çok mantıklı bir soru- “Niye mecbursunuz” diyorlar. Bizim sistemde %30 saçmalığı var. Çoktan seçmeli dil sınavıyla öğrenci alıyorsunuz ama duyma, anlama ve yazma becerilerini hiç test etmiyorsunuz. Kapatın bu bölümleri. Lisans diploması olan, ama İngilizce’yi de bölümünü de yarım yamalak bilen gençler mezun ediyoruz boşuna… İngilizce yayın yine yapılsın ama bunla birlikte “3 sene boyunca bu alanda şu dergilerde Türkçe yayın yaparsanız akademik yükseltme puanınız şöyle olur” denmesi lazım. Örneğin SİHA, kenevir mesela; tekstil, yeme içme, meteoroloji, su ürünleri, göç ve nüfus planlaması diye saymaya başlasak 300’den fazla en iyi Türkiye’de çalışılacak akademik başlık var.

Üniversiteler sırf prestijinden dolayı, pazarlama argümanı olarak İngilizce bölüm açıyor. Ne İngilizce’yi ne de bölümünün eğitimini tam almış adamlar çıkıyor karşımıza… Rekabet yüzünden hepsi açmak zorunda kalıyor; o halde tamamen yasaklamak lazım. Çünkü bu kadar teslim olmuş sistemin içinde öğütülen akademisyenler ve sonunda o akademisyenlerin yaşadığı kamuoyu bir haber ajansının yayınladığı listelere bakarak kendine değer biçiyor. Geçtim bilimselliği, bu saçma sistem insanlık onuruna aykırı en başta…