Dünyanın en sıcak ve en ateşli bölgesine sınır olan bu ülkede, iç ve dış tertiplere karşı hangi kesin ve keskin adımı atsan, hangi kararlı ve dik duruşu göstersen adın diktatöre çıkar.
Tarih bunun örnekleriyle doludur: Abdülhamit’e ‘Kızıl Sultan’, Vahdettin’e ‘Hain’, Menderes’e ‘Hırsız’, Turgut Özal’a ‘Rüşvetçi’, Erbakan’a ‘Kayıp Trilyoncu’ denilmesine şaşırmadığımız gibi, Erdoğan’a da ‘Diktatör’ denilmesine şaşırmıyoruz.
Özellikle halkoylaması öncesi, anayasa değişikliğini, gürültülü ve patırtılı bir biçimde ‘diktatörlük’ diyerek boğuntuya getirmeye çalışan, hedeflerine hayali bir diktatör koyan ‘Hayırcılara’ laf atmak mümkün gibi görünmese de şansımı denemek istiyorum;
Coğrafyamızda müsebbibi olmadığımız savaşların, yıkımların mağduru bütün mültecilere, evsiz, barksız, vatansız kalan insanlara, ülkesinin kapılarını ardına kadar açan, Alev Alatlı’nın ifadeleriyle, “George Orwell sağ olsa, o da yetmez Daniel Defoe’nun da ayakta alkışlayacağı” bir diktatörümüz var.
Öyle bir diktatör ki, her fırsatta halkıyla bir araya gelmekten, onlara seslenmekten, kalabalıklarla iç içe olmaktan, taksi duraklarında esnafla çay içmekten büyük mutluluk duyuyor.
Memleketin dört bir yanından muhtarları Külliye’ye davet ediyor, onlarla bitmek bilmez toplantılar yapıyor.
O Külliye ki, orası burası altın kaplama yalanından sonra, yemek masasının iki suntadan oluşturulduğu ortaya çıkmıştı.
Yurt dışı protokollerinde ülke temsilcilerinin duracağı yeri belirtmek için konan bayraklar arasından, Türk bayrağını her seferinde, kendi bayraklarından don yapanların tuhaf bakışları arasında eğilip yerden alan, itinayla katlayarak, saygıyla cebine koyan bir diktatör.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı boyunca bütün Ramazanlarda iftarını çat kapı, gecekondu mahallelerinde, derme çatma barakalarda açan bir diktatör.
Arabasının bagajında çocuklar için oyuncaklar, satranç takımları veyahut çikolatalar taşıyan, çocukları öpüp okşayarak kendi elleriyle hediyelerini dağıtan, nerede bir çocuk görse elini öpen, kucağına alan bir diktatör.
Yaralı bir köpeği tedavi ettirmek için güç bela devlet hastanesinin aciline taşıyan fakat tedavi ettiremeyen bir çocuğun üzüntüsünü paylaşmak için ona bir köpek yavrusu hediye eden diktatör.
Şehit evlerini ziyaret ederek, onların aziz ruhları için Kur’an okuyan diktatör.
Mısırlı Rabia’lar, Suriyeli Aylan bebekler, Filistin’de veya dünyanın her yerinde ölen çocuklar için gözyaşı döken ve onların hesabını bütün dünyadan en yüksek sesle soran tek diktatör.
Bir fikir ve düşünce adamı Nuri Pakdil’i konuşması bitene kadar önünü ilikleyerek ayakta dinleyen bir diktatör.
Yıllar sonra HDP Genel Başkanına “Beraber iyi salladık” diyerek AK Parti’nin seçim mağlubiyetini teröristlerle işbirliği içinde gerçekleştirdiklerini itiraf eden CHP Milletvekili Şafak Pavey’in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, yurt dışında geçirdiği tren kazası sonrası hastane masraflarını karşılayan bir diktatör.
En kanlı terör örgütlerinin hedefi olan Türkiye’de, teröristlerle iş birliği halinde, barışı, huzuru ve güvenliği hedef alan hainlere rağmen, Türk bayrağının gölgesinin, dünyanın en güvenli sığınağı olarak kalabilmesi için gecesini gündüzüne katan bir diktatör…