İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, 3 Ocak 2020’de Bağdat’ta ABD tarafından düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybetmişti.
Süleymani, ölümünün birinci yıldönümünde İran’da ve Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde anıldı.
Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de ve Gazze’de Süleymani’nin dev posterleri ana caddelere asıldı.
İranlı komutan için anma törenleri düzenlenen yerler, Tahran’ın mezhepçi ve yayılmacı politikaları aracılığıyla nüfuz alanına dâhil ettiği bölgeler.
Filistinliler dışındakilerin İran’la bağı daha çok “mezhep kardeşliği” üzerine kurulu.
Gazze Şeridi’ni yönetenler ise maruz kaldıkları yoğun tepkiler üzerine, “Tahran’dan başka bize para ve silah veren yok” diyerek bir anlamda mecburiyet gereği diğerleriyle birlikte saf tuttuklarını öne sürüyorlar.
Bu arada İran’ın parasını ve silahını kazanmaya çalışırken ümmetin sevgisini ve sempatisini kaybedebileceklerini ya görmüyorlar ya da bilerek görmezden geliyorlar.
Süleymani’nin posterlerinin asıldığı ve adına programlar düzenlenen bir başka ülke de Türkiye oldu.
İran’ın – diğerleri kadar olmasa da- Türkiye’de belli bir nüfuza sahip olduğu sır değil.
Humeyni Devrimi’nden sonra sürülen tarlalar meyve vereli çok oldu.
Süleymani’yi ananların bir kısmı bunu mezhep bağı sebebiyle yapsa da diğer bir kısmı o tarlaların ürünleri.
İranlı komutan, bölge halklarının gözünde eli kanlı bir katil.
ABD saldırısında hayatını kaybetmesi Irak’ta ve Suriye’de işlediği cinayetleri affettirmez.
“Şehit” de yapmaz.
Süleymani, savaş suçlusu bir cânidir ve hiçbir bahane bu gerçeği değiştirmez.
Türkiye’de düzenlenen Süleymani programları şu soruyu gündeme getirdi:
“İran’da bir Türk komutan için böyle bir faaliyet yapılabilir mi?”
Cevabın “Hayır” olduğunu söylemeye gerek yok.
İran uzmanları, “mütekabiliyet” ilkesine dikkat çekerek, İran’da Türkiye propagandasına izin verilmediği sürece Türkiye’de de İran propagandasına izin verilmemesi gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye, demokrasiyle yönetilen ve özgürlük çıtasının hayli yüksek olduğu bir ülke.
Fakat Türkiye’yi kendisine rakip olarak gören İran gibi bölge ülkelerinde durum aynı değil.
Ne yazık ki eşit koşullarda rekabet etmiyoruz.
Yine de bu eşitsizliğin Türkiye aleyhine kullanılmasını asgari düzeye indirmek için bir şeyler yapılmalı.
Demokrasi ve özgürlükler bölgesel rekabette zaafa dönüşmemeli.
Türkiye’deki Süleymani hayranlarına bakınca mezhep bağı sebebiyle sevenlerin haricindekilerin büyük bir kısmının aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan nefret ettiğini görürsünüz.
Süleymani’yi “kahraman” olarak niteleyip öven o kesim, Erdoğan’ı kıyasıya eleştirir.
Aktif dış politika, savunma sanayi ve sağlık alanlarındaki başarıları dolayısıyla dünyanın kendisine hayran olduğu bir dönemde Erdoğan’a adeta “tüm kötülüklerin müsebbibi” gözüyle bakar.
Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde elde ettiği her başarı karşısında hasedinden yanıp tutuşur ve o başarıyı önemsizleştirebilmek amacıyla çamur atmaktan çekinmez.
Ülkesine çağ atlatan bir lideri hedef tahtasına yerleştirip İslam medeniyetinin kadim şehirlerini yakıp yıkmakla ünlü eli kanlı bir savaş suçlusuna hayran olmak kolay düşülecek bir çukur değil.
Nasipsizlik bu olsa gerek!..