Doksanlı yılları özleyenlere gelsin

Abone Ol

Yaşananlar herkesi şoke etti.

Altılı Masa siyasetinin ortaya koyduğu kriz ve kaos ortamı âdeta kâbus gibiydi.

90’lı yıllara özlemle konuşmalar yapanlar için ne derece tatmin edici oldu bilmiyorum ama gençlik, hiç alışık olmadığı sahnelere maruz kaldı.

Türkiye siyasetindeki 20 senelik istikrar ortamı, toplumun gündemini görece konforlu bir alana dönüştürmüştü.

20 sene boyunca nasıl bir pratik gördük, açalım.

Erdoğan iktidarında toplum için ya marjinal kesimlerin kalkışma denemeleri ya da darbe girişimleri olağan gündem akışını bozma potansiyeline sahiptir.

Gündem, içeride icraatlara odaklı bir yaklaşımı kendine konu edinirken, ana muhalefet partisinin eleştirileri ek olarak kendine yer bulur.

Bu sürece ek olarak Türkiye’nin dış politikadaki özgür, bağımsız ve “öngörülemeyen” çıkışları uluslararası ajansların gündemine sirayet ederken, Mavi Vatan, doğal gaz arama çalışmaları, Kıbrıs meselesi, terörle mücadelede sınır ötesi operasyonlar; değişmeyen, istikrarlı duruşun parçası olarak Türkiye’yi dünya gündeminin merkezinde tutar.

Hem Batı'ya hem de Doğu'ya açık, tutarlı ve özgüvenli duruşuyla diplomasinin odağında yer alan Türkiye, hiçbir yabancı ülkeye payanda olmadan müzakere için çekim merkezidir.

Dünyadaki ana güç odakları, mazlum coğrafyalar, Osmanlı bakiyesi kitleler… Hepsinin yönü Anadolu coğrafyasına dönüktür. Çünkü Türkiye’nin muhatap alınmadığı sorunlarda çözüm; gerçekçi, realist ve uzun ömürlü olamaz.

Böyle bir tablo; Erdoğan’ın siyasi tecrübesi, birikimi, kişiliği ve liderliği ile gerçekleşmiştir.

Peki krizden krize koşan Masa siyasetinin bize gösterdiği şey nedir? Âdeta post-Erdoğan döneminin kısa demosunu izledik.

Örneklendirelim…

Hem usul hem esas konusunda sınıfta kalan ortaklık denemelerinin bedeli ağır oldu!

En kritik sonucu; çoklu ortak olmalarıyla beraber farklı bir sürü ideolojinin bir araya gelmesindeki sorunlu alanları gidermede, başarısız olmalarıdır.

İlke olarak netleştirilen hususlara riayet edilmemesi, tutarsızlık mesajı verdi. Özellikle “altıda altı” verilen kararlar, aday belirleme sürecinde, sekteye uğrayarak dayatmaya dönüştü.

Akşener’in itirazı, kâle alınmadı, ortaklardan biri “eşit eşit” ilişki biçiminde menfaatlere uymayınca kolayca saf dışı edildi. Kriz çıkmadan ara formül oluşturulabilirdi ama bunun için siyasi nezaket ve beceri gerekirdi. Anladık ki siyasetin mihenk taşını oluşturan ilkesellik ve iletişim becerisi bu grupta mevcut değil. Bunun ne sakıncası olur demeyin. Olası iktidar süreçlerinde ilkelerini menfaatlere uymadığında kolayca yok sayabilecek, kabalaşacak ve kriz çıkaracaklar. İktidarda yaşanabilecek en ufak bir tartışmaysa, 90’larda yaşanan ekonomik krizleri aratacak bir atmosfer oluşturacaktır.

Hatırlayın, bir gecede binlerce ticaret insanı nasıl iflasa sürüklendi. TL bir gecede nasıl pula dönüştü… Türkiye fakirleşirken birilerinin bir gecede nasıl zenginleştiklerini de hatırlayın. Krizleri fırsata çeviren distribütör zenginleri, toplumun sırtına yapışkan kene gibiydiler.

Türkiye dört gün içinde yaşanan itiş-kakış-hakaret-aşağılama tekrar barışma-uzlaşma süreçlerinin hızına yetişemedi. Gençler anlamakta güçlük çekiyor; ne oldu, neden tartışmışlardı, nasıl anlaştılar, diye.

Gelinen aşamada şu önemliydi: Başkanlık sistemi, seçim sonrasında yaşanabilecek kriz senaryolarını seçim öncesine taşıyor. Olasılıkları topluma gösteriyor, ayna tutuyor. Bu anlamda yeni sistemin bir artısını daha görmüş olduk.

Sistemin sorunlu, ârazlı alanları mevcuttur fakat önceki sistemle kıyaslandığında Türkiye’ye çağ atlatan bir yapısı mevcut. Usta ellerde, ülkeyi ileri taşıyor.

Tabii şöyle bir ihtimal de var. Göreve gelecek kişi makamı taşıyamayacak durumda ise ne olacak? Veya Altılı Masa'nın vadettiği gibi yedi kişinin Cumhurbaşkanı Yardımcısı olduğu ve Cumhurbaşkanı’na politika belirlemede eşit seviyede olacak böyle bir yapılanma en iyi ihtimalle devletin kilitlenmesi demektir.

Fakat bu “en iyi ihtimali” artık değerlendirmeye alamıyorum.

Bir “İstanbul tecrübesi” olmasaydı daha olumlu bakabilirdim ama mevcut muhalif zekâ ve beceri potansiyeli, kazanımları koruma noktasında bile aciz kalmakta.

Dolayısıyla Altılı Masa Türkiye’ye bir gelecek değil, kriz ve kaos vadetmekte.

Seçmen bunu son günlerde daha iyi gördü.

Sekiz kişilik bir ekibin ülkeyi yönetmeye talip olması; ortak akıl falan değil, geleceğin karartılmasıdır.

Allah muhafaza…